Pazar, Aralık 20, 2015

1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi

 
Flora Araştırmaları Derneği ve İzzet Baysal Üniversitesi işbirliğiyle 1. Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015'te Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde gerçekleştirildi. Ali Nihat Gökyiğit'in 'Doğa ve Barış' konulu sunumu ile açılan kongre, paralel salonlarda iki gün boyunca devam eden yoğun sunumlarla bitki biyolojisinin farklı dallarını kapsamaya çalıştı. Kaybettiğimiz iki değerli hoca, Asuman Baytop ve  Betül Tütel anısına anma oturumları yapıldı.
İki ayrı etnobotanik oturumunda Iğdır, Denizli-Acıpayam, Nevşehir'in güney ilçeleri, Pertek-Tunceli, Yenice-Çanakkale, Bozkır-Konya, Karlıova- Bingöl yörelerinde yapılan etnobotanik çalışmalar anlatıldı. Bu kongrede etnobotanik sunum ve posterlerin çokluğu ve gerek oturumların sonunda gerek kapanış oturumunda bu konuda yöneltilen sorular, sorunlara değiniler bu alanda yepyeni bir ilginin belirtileriydi ve niceliğin yanında niteliğin de artmaya başladığını görmek çok sevindiriciydi.

Ben de bu yaz içinde İznik'te ziyarete hazır hale getirdiğimiz Sepethane'ye de değinen 'Biyokültürel Mirasın bir ögesi olarak Sepetçilik' başlıklı bir sunum yaptım. Sunumun ertesi günü Gülay Ecevit Genç, Tekirdağ Çorlu'da Karamehmet köyünde yaşamış anneannesinin annesi Habibe Tan'ın mısırdan ördüğü ve annesinin anı olarak sakladığı yer hasırını getirdi göstermek için. Gülay'ı bu güzel hasır örgüyle birlikte fotoğrafladım, kendisine içtenlikle teşekkür ederim.

Pazartesi, Mayıs 04, 2015

11-12 Nisan 2015 Etnobotanik atelyesi- işliği
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB)

2015'in ilk etnobotanik atelyesi Nisan'ın ikinci hafta sonunda Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'nde yapıldı. Gerek hava koşulları, gerekse sunumların çeşitliliği açısından çok şanslı, küçük bir grup katılımcı vardı... Konya Selçuk Üniversitesi'nden Osman Tugay'ın üç yüksek lisans öğrencisi:  Fatma Turalı, Sercan Karagöz ve Ali Karakaya; İstanbul Üniversitesi Prehistorya'da yüksek lisans yapan Cihan Baltepe, Coğrafya Bölümünden lisans öğrencisi Hasan Kandemir, Marmara Üniversitesi Biyoloji lisans son sınıf öğrencisi ve NGBB gönüllüsü Büşra Turan ile kırsalda yaşamaya karar vermiş emekliler Selcay Özçelik ve Tümay Tuncer katıldı. NGBB'den Özge Usta ile Burçin Çıngay bize uygulama çalışmalarında destek verdi. Bu kez her zamanki sunum destekçilerinden Prof. Tuna Ekim ve Gülru Hotinli'nin yanı sıra NGBB yöneticisi Prof. Adil Güner ve Uluslararası Tarımsal Çeşitlilik Araştırma Platformu'ndan Dunja Mijatoviç' de birer sunumla katkı sundular. İki günde çok yoğun bir programla etnobotanik alanının çeşitliliğine uygun bir atelye gerçekleştirdik. Farklı disiplinlerden katılımcıların varlığı, Vikipedi formatında bitki sunma çabaları ve NGBB'nin yeni Herbaryumunu görmek bu yıl da benim için gerçek bir mutluluk kaynağı oldu. Adil hoca İstanbul Adası'nda geç açan sakura baharı ağaçlarından birkaçını göstererek bahçenin gizlerine beni ortak etti. Tüm katılımcılara ve bu atelyenin gerçekleşmesinde emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.
Tuna hoca katılımcılara sertifikalarını verirken
Çardak'taki dersliğimiz


Burçin Çıngay sorumlusu olduğu herbaryumda bitki örnekleri üzerinde bilgi verirken



Burçin Çıngay bitki presleme konusunda açık hava dersinde

Cumartesi, Aralık 27, 2014

Ballarımız Amerikada 3 ödül kazandı

25.12.2014- foto: Kristen Terry
North Corolina Asheville'de kurulmuş 'Center for Honeybee Research' merkezinin her yıl düzenlediği 'Siyah Kavanoz Bal Yarışması'na bu yıl Türkiye'den üç katılım oldu. Sevgili doğal arıcılık öğretmenimiz Debra Roberts 2014 sonbaharında bizleri ziyaret ettiğinde bal örnekleri de götürdü bu yarışmaya. İznik'ten geçen kışa doğru aldığım bahçe balımın 'floral' dalda, Datçalı arıcı Alper Kuyucu'nun kekik balının 'herbal' dalında ve İstanbul Arı Yetiştiricileri Birliği başkanı Onur Çilenk'in kestane ve komar balının 'dark woodland' dalında ödül aldığını öğrendik. Ödül kurdelası, yazısı ve sembolik ödül çeki postayla geldi. Merkez ve yarışma ile ilgili daha çok bilgi için bkz: http://www.chbr.org/2015BlackJarHoneyContest.aspx

Debra ile kovana bakarken, 2014- foto: Filiz Telek

Debra'ya bu keyfi yaşattığı, balımın değerini daha iyi bilmemi sağladığı, arı kızlara sevgiyle yaklaşmayı, korkmadan ilişki kurmayı öğrettiği için çok teşekkür ederim.
Çok azını aldığım balın kaynak bitkilerini bilmiyorum, bunu bir polen araştırmasıyla Uludağ Üniversitesi'nde yapmak şart oldu. Tahminim, sonbaharda en yoğun çiçekte olan biberiye, lavanta, oğulotu (Melissa officinalis), hodan (Borago officinalis), göksırım otu (Pseudolysimachion longifolium), fazelya (Phacelia tanacetifolia) ve ezan çiçeğinin (Oenothera glazioviana) harmanıdır bu bal. Fazelyayı geçen yıl ekmeye başladım, Meyvelitepe'den Jale ve İsmail bey sağolsun tohumlarını paylaştılar. Fazelyanın uzun süre çiçek vermesinden çok memnunum, bu sonbaharda yine ektim.
2009'dan beri bahçemi iki kovan arıyla paylaşıyorum. Bazan kovan sayıları artıyor bazen azalıyor, ama hiç yediyi geçmedi. Aziz amca, Ümmet, Muzaffer Sarı ve kızı Seza, Ayşegül Gökçe, hepsi yardımcı oldular bu süreçte. Geçen kış yeterince soğuk olmadı, sürekli dışardaydı arılar ve bu onlara yaramadı, çoğunu kaybettim. İznikli arıcı arkadaşımız Nihat Çakmak sağolsun, yeni arılarla destek oldu. Balımız az olsa da arılarımız bol çiçekli ve meyveli bir bahçe sunuyor ve daha sağlıklı bir çevrede yaşamanın her canlı için şart olduğunu anımsatıyorlar.

Pazar, Kasım 30, 2014

VI. ULUSLARARASI ETNOBOTANİK KONGRESİ (ICEB 2014- CORDOBA)

ICEB Kongresi ikinci kez İspanya Cordoba'da toplandı. 1992 yılında gerçekleştirilen ilk Uluslararası Etnobotanik Kongresi'ne ev sahipliği yapan Cordoba Botanik Bahçesi'nde 22 yıl sonra yeniden toplandı etnobotanikçiler, biyologlar, antropologlar, eczacılar, genetikçiler, eko-turizmciler. İlk kongreyi düzenleyen, o zaman Botanik Bahçesinin kurucu müdürü olan J. Esteban Hernández Bermejo bu kongrenin de başkanıydı. Onursal başkan ise İspanyol botaniğine ve etnobotaniğine de büyük katkılar yapmış olan Prof. Vernon Heywood idi. Açılışta Heywood ilk kongreden bu yana, 1990'ların başından bugüne etnobotanikte geçirilen değişimleri özetleyen olağanüstü bir konuşma yaptı.
Etnobotanik alanının bugün geçmişe kıyasla özellikle gıda, beslenme kültürü ve az yetiştirilen tarım ürünlerini kapsadığını; yerel bilginin sömürülmesinden yerel halkın bilgisinin önemsendiği, varsa kazanç paylaşımı esaslı, yerele geri dönüşümün sağlanmaya çalışıldığı daha etik bir sürece geçildiğini anlattı. Etnobotaniğin daha çok disiplini içeren, daha sistematik, daha yeni teknolojilere açık (bioinformatik, moleküler taksonomi gibi) bir alan olmaya başladığını ve bu süre içinde yayın sayısının da olağanüstü arttığını belirtti. 2003 Cartagena, 2010 Nagoya sözleşmelerine ve 2012 yılında Brezilya'da Aichi'de toplanan, 2011- 2020 dönemi için biyolojik çeşitliliğin korunması Stratejik Planını oluşturan (http://www.cbd.int/sp/targets/) UN ülkeleri birliğine değindi. Son 20 yılda arkeobotanik ya da etnoarkeobotanik dediğimiz alanlarda çalışan etnobotanikçilerin bitkilerin evcilleştirilme süreçleri, ön-evcilleştirme ve bitki kökenlerine ait çok önemli çalışmalar yaptığını söyledi. WHO'nun tıbbi bitki toplama standartlarından, yeni tıbbi bitkiler bulunması konusunda yapılan daha eleştirel çalışmalardan da bahsetti. Giderek birçok ülkede yararlı bitkilerin ve yerel kültürel değerlerin envanterleme, veri tabanlarına aktarım çalışmalarının başladığını anlattı. Bu sözlerini takiben Manuel de Pardo İspanya Biyoçeşitliliğe İlişkin Geleneksel Bilgi Veritabanı'nı nasıl oluşturduklarını aktardı. Kültür Bakanlığı sponsorluğunda yaklaşık 20 kuruma bağlı 60'ın üzerinde araştırmacının katılımıyla veri tabanı ve raporlamayı nasıl bölüm bölüm oluşturduklarını anlattı. İlk etapta en önemli, bilimsel yayınların taranarak bitkilere, hayvanlara, mineral kullanımlarına ve farklı ekolojik koşullarda insan aktivitelerine ilişkin yazılı bilgilerin derlendiğini ve bunların hem bir check-list hem de ayrı fişler halinde derlendiğini belirtti. 2017 de tamamlanması planlanan envanterin ilk etap çalışma sonuçlarının yakında web üzerinde yayımlanacağını da ekledi. Örneğin bu envanterde bir bağın, meyve bahçesinin ya da meranın nasıl kullanıldığı da yer alacak. Bu konu bizi de çok ilgilendirdiğinden yayın sonrası daha ayrıntılı bir duyuru yapmayı düşünüyorum.Aynı ekipten Joan Valles, bu envanteri yaparken adları nasıl derlediklerini aktardı, Lauro Aceituno Mata sınıflamada neleri esas aldıklarını anlattı.
Toplam 4 günde 13 paralel sempozyum gerçekleşti, bunlar arasında çok ilginç oturumlar, tartışmalar ve poster sunumları da oldu.
Yüzü aşkın sunum ve herhalde birkaç yüz postere burada değinmek olanaksız, ama özellikle La Mancha'dan Jose Fajardo ve Alonso Verde adlı iki etnobotanikçinin geleneksel bilgiyi ve biyoçeşitliliği tanıtmaya ve korumaya- paylaşmaya yönelik eko-turizmle ilgili sunumlarını ve 13. oturumda yer alan Meksika, Uruguay gibi ülkelerden katılan sunumları anmadan geçemeyecegim.
Ekoturizmin de artık ayrı toplantıları ve deklarasyonları olduğunu buradan öğrendim. 2012'de- Kanada Quebec deklarasyonunun yerel ürünleri öne çıkaran yerel küçük şirketler önerdiğini de... İspanya'nın bu küçük kırsal bölgesinde gerçekleştirilen, ekolojik değerleri, biyoçeşitliliği, yerel bilgiyi öne çıkartan bilimsellikten kaynak alan turizm örneklerine keşke ülkemde de başlansa dedim. Umarım vardır, ben bilmiyorumdur.
ICEB 2014'teTürkiye'den 4 kişiydik. Geçen kongrede sevgili Hüsnü Can Başer'le İstanbul elini götürmüştük Arjantin'e. Bu kez benden başka İstanbul Marmara Üniversitesi'nden Gizem Bulut ve Ahmet Doğan ile İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Yunus Doğan katıldılar tebliğleriyle. 2 den 4'e çıktık, belki bir sonrakinde 8 kişiyle kalabalık bir grup olarak katılırız.
Cordoba Botanik Bahçesi içinde 1992'deki kongre onuruna bir Etnobotanik Müzesi oluşturulmuş,  bu  kongre için ise bu müzede dev bir sepet-hasır sergisi hazırlamışlardı. Kendi koleksiyonlarından olduğu kadar farklı kişi ve kurumlardan ödünç alarak gerçekleştirdikleri bu sergide özellikle Endülüse özgü üç ana malzemeden örnekler vardı: Esparto otu (Stipa tenacissima), Palmiye (fan palm- Chamaerops humilis) ve hasır örmekte yararlanılan kova otu/ Typha.



Sepet ve hasırlardan arı kovanlarına, çocuk oyuncaklarından bisiklet selelerine ve yelpazelere dek her türlü ürünü göstermesi bakımından olağanüstü bir sergiydi.

Cordoba Botanik Bahçesi de çok değerli koleksiyonlar ve iki müze içeren çok güzel bir bahçeydi. Citrus koleksiyonları özellikle şu mevsimde ağaçlardan sarkan portakal, turunç, greyfurt, ağaç kavunu, tıbbi portakal, limonetta gibi çeşitleriyle başdöndürücü bir görsellik sunuyordu.
Cordoba kenti de tarihi surlar içinde bir müze-kent gibi korunan ve 8. yüzyıldan kaldığı söylenen Cami- Katedrali ile çevresi gerçekten görmeye değer. Yüzlerce kemerli sütunla başdöndürücü bu Endülüs camisine Kurtuba Camii dendiğini Wikipedia'dan öğrendim. Oradaki adı herhalde mescitten türemiş olan: Mezquita. İçini de minaresini de dış duvarlarındaki işlemeleri, bezemeleri de çok beğendim, ancak portakallar ve selviler, palmiyelerle süslü bahçesi de olağanüstüydü. Umarım herkese bu güzel mirası görmek kısmet olur. 
Unutmadan, bir sonraki Kongre yeri de belirlendi. Brezilya'nın Pernambuca bölgesinde Atlantik Okyanusu kıyısındaki Recife kenti. 2018 Kasım ayına sözleşti etnobotanikçiler... VII. kez bir araya gelmek dileğiyle... CORDOBA, MERIDA (Meksika), NAPOLI (İtalya), ISTANBUL, BARILOCHE (Arjantin) ve CORDOBA... Bu katıldığım 4. ICEB, beşinciye 'Kısmet' diyelim...

Cumartesi, Kasım 08, 2014

18. IFOAM Dünya Organik Kongresi

 13-15 Ekim 2014'te Buğday Derneği'nin ev sahipliğinde International Federation of Organic Agriculture Movements (Uluslarası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu) 18. kez üyelerini ve organik tarımla ilgilenenleri bir araya topladı. Harbiye'deki İstanbul Fuar Merkezi'nde dünyanın 80 ülkesinden 1000'i aşkın katılımcı, kongre süresince üç farklı dalda 60'a yakın panel ve atölyeye katıldı.
 'Organik Köprüler Kurmak' temalı kongre, birbirinden çarpıcı konuşmacıları, yaratıcı tartışma biçimleri ve gerek düzenleyicilerin, gerek katılımcılarının çabasıyla pek çok köprü kurdu hiç şüphesiz. Tek kusuru katılımın bizim ölçülerimiz için oldukça pahalı olmasıydı. Türkiye'de organik tarım yapanların ancak şirketler ya da sivil toplum örgütleri, kooperatifler düzeyinde temsili mümkündü. Çiftçilerin, sertifikasız, ekolojik tarım yapan bireylerin pek çoğunun katılımı olanaksızdı bu katılım ücretiyle. Yine de üç yılda bir toplanan bu kongre İstanbul'da toplanmışken katılmamak olmazdı. Dünyada bu konuda neler tartışıldığını konularında en deneyimli kişilerden duymak ve organik tarımın alternatifleri karşısındaki duruşunu öğrenmek için olağanüstü bir okul olarak düşündüm. Kongre gerçekten olağanüstü konuşmacıları ve seçmesi birbirinden zor ders (panel ve atölye formatında) programıyla iyi bir fırsattı. Buğday Derneği, vaktiyle Viktor'un katıldığı ve İstanbul'a davet ettiği kongrenin hakkını verdi; kusursuz bir kongre akışını, güler yüzle, iyi bir ekip çalışmasıyla tamamladı. Viktor görse ekibiyle, arkadaşlarıyla gurur duyardı. Gönül Paksoy'un kadın- erkek tüm Buğday ekibine diktiği giysiler de yerelin duru güzelliğini ortaya koymuş, hepsine çok yakışmıştı.
 Açılış töreni sade olduğu kadar etkileyiciydi. Tugay Başar'ın vücut perküsyonuna tüm salonu ortak etmesi, herkesin aynı anda yavaşça ellerini göğüslerine vurması, tempo ile el çırpması tüm katılımcıların yek vücut hissetmesini sağladı.  Ney ile perküsyon karışımı müzikleri, Güneşin Aydemir'in okuduğu şiiri daha da anlamlı kıldı. Kapanışta Güneşin'in çok anlamlı bir cümlesi vardı:  “Hepimizin temiz gıda, temiz doğa, iyi ilişkiler ve kutlamalara ihtiyacımız var.” Evet, sadece temiz ve lezzetli gıda ile olmuyor, iyi ilişkiler, sağlıklı ve dik bir duruş, barış ve kutlamalara (hatta şükür duygusu, şükran duygusu, şefkat, tevekkül, kanaat ve benzeri artık az bulunan duygulara), sakin, sade törenlere de en az sağlıklı gıda kadar gereksinimimiz var.
IFOAM Genel Müdürü Marcus Arbenz de kapanışta üretici ve tüketici arasındaki bağın güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı ve  'Organik sadece kimyasallardan arınmış değil aynı zamanda yerel, etik, adil ve ulaşılabilir olmalı' dedi. Kongre boyunca sürdürülebilir, etik ve yerel en çok duyduğum sözcüklerdendi. Tam da olması gerektiği gibi diye düşündüm.İşte aldığım derslerden bazıları:

Organik tarım konusunda en ciddi eleştiriler ve özeleştiriler 'sertifikasyon' sisteminden kaynaklanmakta. Organik 3.0 versiyonunun hala önemli bir güven unsuru olduğu ancak bir yandan da bir 'şişeboğazı' (bottleneck) oluşturduğu söylendi. Tümü olmasa da dinlediğim konuşmacı ve panelistlerden çoğu, sertifikasyonun yarattığı yüksek fiyat, bürokrasi ve sertifikalı tohuma, fideye bağımlılıktan yakındı. Uygulanan alternatif yöntemler de tartışıldı. Özellikle 'yerel ağlar oluşturmak', şirketlerin 'ekolojik yarar' notu (eco-wellness regulations; common welfare matrix) ile değerlendirilmesine yönelik yasaların çıkarılması (Almanya); Katılımcı Garanti (PGS-Participatory Guarantee System) gibi çiftçilerin birbirini denetlediği şeffaf sistemler; yerel tohum bankaları; tarım yapanlarla hayvancılık, süt üretimi yapanlar arasında gübre takas ortaklığı (Danimarka) gibi yöntemler konusunda deneyim paylaşımı yapıldı.
PGS olarak tanımlanan katılımcı garanti sistemi, İtalya, Brezilya gibi ülkelerde organikle eşdeğer- yakın kabul gören ve fiyatlandırılan bir uygulama. Ancak bunun da sorunları olduğu, 3. parti sertifikasyonu denen şirketlerce uygulanan sertifikasyondan daha kolay olmadığı, bu sisteme dahil olan çiftçilerin hep birlikte diğer çiftlikleri dolaşıp form doldurduğu; harcanan emek/zaman, kırtasiye işi ve yol masraflarının sonuçta daha ucuza gelmediği belirtildi. Çiftlik ziyaretlerinde tartışma- değerlendirme toplantıları çok uzuyor, yol da eklenince günler bu ziyaretlerle geçiyor dendi. Her durumda 'ne sertifikalı olmak kolay, ne de sertifikasız!'. Italya'dan 'bio-bölgeler' konusunda ilginç bir tebliğ vardı. Bugüne dek 3'ü Toscana'da olmak üzere 10 bio-bölge tanımlandığını, toplam 500.000 kişinin yaşadığı bu 11 belediye sınırlarında 9.000 ha alan üzerinde 2000 organik çiftlik olduğunu not almışım. 2004'te başlanan çalışmaların 2009'da belediyelerle işbirliğine gittiği, organik pazarların, organik yürüyüş yollarının kurulduğunu, devlete ait toprakların da organiğe geçtiğini ve bio- bölgelerde sertifikasyonu kolaylaştırdıklarını anlattı Salvatore Basili. Aralık ayında Roma'da Corchiano'da tüm bio-bölgelerin temsil edileceği festivale davet ett. (www.biodistretto.net). Aynı oturumda Yeditepe Üniversitesi'nden Metin Turan da Çoruh Vadisi'nde organik tarımı geliştirmek için uyguladıkları rizobakteri ile nitrojen tutulumunun ürün kalitesine, miktarına etkileri projesinden bahsetti. Belki böylesi bölgelerimizde bio-bölgeler oluşturulabilir diye düşündüm.

ABD'den davetli konuşmacı, yazar Anna Lappe, 'Ucuz gıdanın yüksek bedeli'ni, dev tarım-gıda şirketlerinin organik-temiz gıdaya karşı verdikleri inanılmaz savaşı, geçen yıl 150 milyon doları lobi faaliyetlerine harcadıklarını aktardı. Örneğin Monsanto'nun kurduğu sanal 'Çiftçi Birlikleri' yle, 'organiğin ötesinde', 'organikten de iyi' fikirlerini topluma yaymaya çalıştığını anlattı. Annesinin o çocukken yazdığı 'Diet for a Small Planet' yemek kitabıyla kendi çocukluk fotoğrafını paylaştı. Bu kitap ABD'de öğrenciyken sevgili Linda Braidwood tarafından bana armağan edilen ve hala arada baktığım  kitaptı. Anna, annesiyle birlikte kurdukları 'Small Planet Enstitüsü' ile araştırma fonları verdiklerini ve yerel örgütler arası ağlar oluşturmaya çalıştıklarını anlattı. The Gift/Armağan adlı bu yılın ödül kazanan kısa filmi paylaştı. Tohum üreten bir çiftçinin çok etkileyici filmi. Siz de izlemek isterseniz: http://realfoodmedia.org/video/video-3/
ABD'den bir başka davetli ise girişimci bir çiftçiydi: Will Allen. Tarımın ABD'de ataları olan zencilerin işi olduğunu söyleyerek başladı. Kent tarımını başlatanlardan biriydi. Terk edilmiş spor salonları, fabrika binaları gibi yerlerde, çok farklı kompost karışımlarıyla, yükseltilmiş yataklarda, topraksız tarımla, kimi yerde solucanları, kimi yerde talaşı ya da kahve atıklarını kullanarak, seralar yaparak kentlerin göbeğinde balık, mantar, sebze, meyve, arı, keçi, tavuk yetiştirmelerini anlattı. Yüzlerce resim gösterdi ve herkesi büyüledi bu upuzun boylu, eski basketçi, şimdinin kasketli çiftçisi. http://www.growingpower.org/
Davetli kapanış konuşmacılarından Butan Tarım ve Orman bakanı Lyonpo Yeshey Dorji, Butan’ın küçük ve mutlu bir ülke olduğunu söyleyerek söze başladı. Mutlu kral ve kraliçelerinin resimlerini gösterdi. Yeshey Dorji’nin 2020’de dünyadaki ilk ve tek yüzde yüz organik ülke olacaklarını söylemesi çok alkış aldı.
Kapanışta değerlendirme yapanlar arasında yer alanlardan Prof. Uygun Aksoy ve Gürsel Tonbul'da 2017'de organiğin Türkiye'de farklı bir yerde olacağını umduklarını belirttiler.

Perşembe, Kasım 06, 2014

Yalova II. Tıbbi Aromatik Bitkiler Sempozyumu












 23-25 Eylül 2014'de Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü'nde gerçekleşen Tıbbi bitkiler sempozyumu öncelikle pek çok duayeni bir araya getirdiği için önemliydi. Sevgili Hayrettin Karaca açılışta kürsüye çıkıp Yalova Samanlı Köyü'nde kurduğu Karaca Arboretum' undaki gen sayısının 16.200'e ulaştığını bildirdi ve sempozyumun kapanışında herkesi Arboretum'a davet etti. Neşet Arslan hocamız endemik tıbbi bitkilerimizi kapsayan bir konuşma yaptı. Halk tıbbı ve salepler alanlarında duayen hocalarımızdan Ekrem Sezik Aromatik Bitkiler, Uçucu yağlar ve kalite konulu bir çağrılı bildiri sundu.
Atatürk Bahçe Kültürleri arazisinde çok yakında açılacak olan Geofit Serası inşaatı gezildi ve yetiştirilen yumrulu, soğanlı bitkiler hakkında bilgi alındı. 950 geofit türünü kapsayacak bu seranın dünyanın 3. büyük geofit bahçesi olacağı ve sadece Türkiye'de doğal olarak yetişen yumrulu, soğanlı bitkileri değil dünyadan değerli örnekleri de içereceği bilgisi verildi.

Atatürk Bahçe Kültürleri Enstitüsü'nde Organik tohum üretiminin de 2006'dan başlayarak giderek geliştiğini, 27 sebze çeşidini organik olarak satışa çıkarabildiklerini öğrendik.
Sempozyumda ilginç haberler birbirini izledi... Ankara'da 2015'te 2500 dekar alanda Milli Botanik Bahçesi'nin açılacağı, çalışmaların sürdüğü ve Eski Beykoz fidanlığında 2014 yılı Ağustos ayında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na bağlı Biyoçeşitlilik ve Geofit Araştırma Merkezi kurulduğu, etkin madde araştırmalarının burada gerçekleştirileceği bildirildi. Adil Güner hocamız Türkçe Flora'nın 1. cildinin yayımlandığı haberini verdi kürsüden. Ben de kendi nüshamı Adil Hoca'dan aldım.
İki buçuk günde 40 sözlü bildiri dinledik ve 120 poster sunumu gerçekleşti. Bunlar arasında benim için en ilginç bildiri Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nden Süleyman Kızıl'ın Diyarbakır ve çevresinde tüketilenler konulu bildirisi oldu. Kadınların yabandan topladıkları otları sattıkları çarşının 'Aşefçiler çarşısı' olarak adlandırıldığı bilgisi yeni bir not olarak eklendi dağarcığıma. O bölgenin daha sistematik araştırılması gerek, umarım Dicle üniversitesi bu konuda öncülük eder. Prof. Kenan Turgut'un Paraguay kökenli Stevia- Şeker otu'nu Antalya koşullarında yetiştirme denemeleri konulu sunumu da çok etkileyiciydi. Dünyada mısır şurubunun yerini almaya aday bu şeker bitkisinin birkaç yıldır Japonyadan ya da başka ülkelerden ithal edilerek ülkemizde de satıldığı biliniyor. Stevia'nın kuru yapraklarının şekerden 20-30 kat tatlı olduğunu ise bilmiyorduk. İran'da safran üretimi ile ilgili bir bildiride İran'da yıllık üretimin 70.000 ha alanda 250.000 ton olduğunu öğrenmek ve Eskişehir'den Nejla Çalışkan'ın safranda farklı kurutma teknikleri denemelerinde özellikle dondurularak kurutulan safran'ın etkin maddesinin çok daha iyi korunduğu bilgisi de yeniydi. Prof. Süleyman Erkal'ın konuşmasında da Türkiye'de 184 üniversitenin yanı sıra Tıbbi ve Aromatik Meslek Yüksek Okulları sayısının 31'e ulaştığı, %80 doluluk oranıyla 1680 öğrenciye ön lisans eğitimi verildiği bilgisini not aldım. Bu öğrencilerin nasıl yetiştiği, neler öğretildiği, mezun olunca nerede iş buldukları soruları ise yanıtlanmayan sorular olarak kaldı beynimde.
2016'da yapılması planlanan III. Tıbbi Aromatik Bitkiler Sempozyumu'na Antalya Aksu'da Batı Akdeniz Araştırma Enstitüsü talip oldu. BATEM, 2016 yılında Antalya'da yapılacak Expo 2016'ya da işaret ederek herkesi Antalya'ya davet etti.


Çarşamba, Kasım 05, 2014

Resimli Türkiye Florası'nın Birinci Cildi Yayımlandı

'Resimli Türkiye Florası',  dün denecek kadar kısa bir süre öncesine dek Türkiyeli botanikçiler ve bitkiseverler için uzak bir hayaldi. Bugün bu düş gibi yayının birinci cildi elimizde.
Bu güne dek elimizde Türkiye bitkilerini bize Türkçe anlatan bilimsel bir kaynak yayın yoktu. Peter Davis'in editörlüğünde İngilizce olarak Edinburg'ta yayımlanan 'Türkiye ve Doğu Ege Adaları Florası'nın ilk cildi 1965'te, son 11. cildi Türk editörlerce 2000 yılında basıldı. Bu 11 cilt, büyük oranda botanikçilere hitab eden, bitki ayrımında kullanılan basit çizimler içeren, fotoğraf, desen ve Türkçe adları kapsamayan kitaplardı. Bu ciltlerin yazılış hikayesi ve katkıda bulunanlarla ilgili John Edmondson'un yazısını da Türkçe 1. ciltte bulacaksınız.
Davis'in Flora'sı, iki kuşak boyunca Türkiyeli botanikçiler ve Türkiye, Orta Doğu bitkileriyle ilgilenen yabancı uzmanlar için temel kaynak oldu, olmayı da sürdürecek. Ancak Türkiyenin çok zengin bitki örtüsü ve bitkilere ilişkin bilgilerini ilgilenen herkesin anlayabileceği, resimli bir kaynakta toplamak ancak şimdilerde mümkün oldu. Giderek alanlarında uzmanlaşan, dünya çapında yerli bitki bilimcilerle, bitki çizerleri, doğa fotoğrafçıları ve bu birikimi değerlendirebilen Cumhurbaşkanlığı desteği sayesinde büyük bir proje hayata geçti. Bu çok değerli yayın Cumhurbaşkanlığının desteğinde, Flora Araştırmaları Derneği, Ali Nihat Gökyiğit Vakfı, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi ve Türkiye İş Bankasının işbirliği ile Adil Güner ve Tuna Ekim'in titiz editörlüğünde otuza yakın bilim kadını ve erkeğinin gönüllü katkısıyla, emeğiyle oluştu.
Cumhuriyet'in 100. yılı onuruna hazırlanan ve 28 ciltten oluşması planlanan  Flora'nın ilk cildi Ağustos 2014'te basıldı. 760 sayfalık bu kitabın hazırlıkları 2010 yılında başladı ve görece kısa bir sürede basıma hazırlandı.
Türkiye Florası'na bir önsöz mahiyetinde olan bu ciltte Türkiye coğrafyası, jeolojisi, toprak, iklim ve bitki örtüsünün genel yapısı, botanik tarihçesi ve halk botaniği/ etnobotanik ile terimler, kaynaklar gibi ek bilgiler yer almakta. Böylesi bir anıt yayında Anadolu'nun etnobotanik mirasını anlatmak benim için onurlu bir görevdi. Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde yapılan etnobotanik çalışmalarını ve gıda, şifa, yakacak, yem, el sanatları gibi temel bitki kullanımlarını derlemeye çalıştım (14. Bölüm: 319-344). Zengin floramızın sağladığı 1200 yenen bitki (mantarlar hariç) ilk kez kapsamlı bir liste olarak kaynakları, yöresel adları ile birlikte ek olarak sunuldu (s. 345-380). Etnobotanik ile ilgili Cumhuriyet döneminde yayımlanan ve erişilebildiğimiz 1500 kadar yayın da yine ek olarak listelendi (s. 381-420). Bu ciltte ayrıca değerli hocamız Neşet Arslan'ın Yetiştirilen Bitkiler bölümü de (s. 295- 318) süs bitkileri ile  ağaçları dahil tahıl, baklagil, sebze, meyve ve diğer kullanılan kültür bitkilerini kapsamaktadır.
En kısa zamanda Resimli Türkiye Florası'nın diğer ciltlerini ve olağanüstü bitki çizimlerini görmek dileğiyle, emeği geçen ve geçecek herkese en içten teşekkürler.

Cuma, Haziran 27, 2014

CORDOBA- ICEB 2014 ETNOBOTANİK KONGRESİNE BİLDİRİ VE POSTER KATILIMI İÇİN  DEADLINE 31 TEMMUZ 2014'E DEK UZATILMIŞTIR.
ERKEN BAŞVURU ÖDENTİSİ İÇİN DE SON BAŞVURU 31 TEMMUZ'DUR. http://www.etnobotanica2014.com/#!home/c1zco
ICEB 2014 programı belirlendi.... katılım başvuruları ve tüm ayrıntılar için www.etnobotanica2014.com' u ziyaret edebilirsiniz. Kasım 2014'te İspanya'da görüşmek dileğiyle...

2014 yılı Birleşmiş Milletler tarafından Küçük Üretici/ Aile Çiftçiliği yılı olarak belirlenmişti. Cordobadaki kongrenin de öncelikli konuları: 1) Aile çiftçiliği, kırsalda ve kentlerde sebze yetiştiriciliği, bahçecilik; tarımsal çeşitliliğin ve tohumların sürdürülebilirliği için çiftçi iletişim ağları; 2) Açlığa ve yetersiz beslenmeye çare olarak yerel mutfak bilgileri. 2014 yılında Cordoba, İspanya'nın ve Amerikan-İspanyol mirasının gastronomi merkezi olarak belirlenmiştir.

Perşembe, Mayıs 01, 2014

BAYRAMİÇ TOHUM TAKAS VE YEREL ÜRÜNLER ŞENLİĞİ

Bir Tohum Takası daha gerçekleşti, her takası ülkemizin tarımsal biyoçeşitliliğini korumaya yönelik tuğlalardan biri olarak görüyorum. Kendi bölgemdeki takaslara olabildiğince katılıp bahçemden birkaç tohumu orada paylaşmak, yeni bir iki denemelik tohum almak, ama en önemlisi bu işe gönül vermiş dostları, sevdiklerimi yeniden görmek ve yeni dostlar edinmek çok keyifli. Şenlikten önceki gün panellere ayrılmıştı. Cuma'nın iş günü oluşu ve panellerin tüm gün sürmesi nedeniyle yerelden panellere katılım azdı, ama farklı yerlerden gelip deneyim paylaşan birçok kişi vardı. Her iki panel aynı mekandaydı, birinden birini seçmek gerekiyordu ve ancak birini dinleyip diğerinde tartışılan konulardan habersiz kaldık. Yerel ürünlere ilişkin geliştirilmeye çalışılan sistemlerle yerel meyveleri ayırmamak belki daha anlamlı olurdu. Yine de umarım her iki panel de katılımcılara yeni çözümlere dair fikirler, yeni görüşler sağlamıştır. Kendi adıma ben yeni şeyler öğrendim, yeni ve güzel insanlar tanıdım. Cem Birder'in yöneticiliğini yaptığı Yerel Meyveler panelinde Muğla Meyve Mirası Çalışma grubu adına 2006-2011 yıllarında sürdürdüğümüz projemizden bahsettim kısaca. Bu konudaki notlara Toprak Ana'dan ulaşılabilir.

Bitlis- Hizan'dan gelen İlçe Tarım Müdürü Özgür Umut Ayaz ve Arıcılar Birliği başkanı Feyzullah Bey'i tanımak büyük kazançtı. GOLA adına İstanbul'dan katılan İrfan Çağatay'la dirsek dirseğe, birbirimizin söylediklerini onaylayıp eklemeler yaparak paneldaş olmak da güzeldi. Seferihisar Belediyesinin nasıl farklı bir belediyecilik yaptığını dinlemek de çok hoştu. Panel sırasında başlayan sağanak yağmurun ertesinde Cem'in Bayramiç tepelerindeki kiraz ve elma bahçelerini gezmekse en güzeliydi.

Tam bir şenlikti bu yıl da pazaryeri... Otlarından meyvelerine, yerel ürünlerden kül suyuyla yapılan deterjanlara ve hatta çuvalla satılan at bokuna dek geniş bir ürün
yelpazesine sahipti. Belediyenin desteği sanırım oldukça sınırlıydı, ama Buğday Derneği ve Çanakkale Ekolojik Yaşam İnisiyatifi (ÇAYEK) üyelerinin etkin katılımı, birbirinden farklı ürünler sunması çok hoştu. Pazarda Gelibolu Ocaklı köyünde tıbbi bitkiler üreten kimyacı Kübra Üzel hanımı tanımak, ondan bir türlü tohumdan yetiştiremediğim ekinezya fideleri almak, bahçelerinde yetiştirdikleri ceviz, hünnap, badem, üzüm, elma karışımı kuru yemişlerden tatmak ve hünnap kurutma konusunda işin püf noktasını öğrenmek harikaydı. Yıllar önce de İstanbul'daki bir doğal ürünler fuarında ilk kez ekinezya çaylarını alıp, Türkiye'de yetiştirmelerinden çok etkilendiğimi anımsadım. Birbirimizin bahçesini ziyaret etme niyetleriyle ayrıldık. Sevgili ziraatçı arkadaşım Sibel Açık'la takasa kalamadan yola düzüldük, İzniğe döndük.
Balıkçı Mustafa ve arkadaşları bizi iki gece Yeniköy'de ağırladı, hepsine çok teşekkürler. İki yıl önceye oranla bahçeleri çok gelişmiş, avlu rengarenk çiçeklerle, fidelerle şenlenmişti. Sarı buğday unundan Zeynep hanımın yaptığı ekmekleri ve bu yıl ilk kez yediğim otlu böreği de harikaydı. İznik'ten, onlarda olmayan çiçek tohumları ve bağla (Lathyrus) fideleriyle gidip, oradan mercanköşk, kekik, adaçayı ve karakafesotu fideleri yüklenerek döndüm. Bitki ve lezzet paylaşımları her zaman olduğu gibi çok keyifli, ah bir de mısır ve darı tohumluklarımı unutmayaydım... Bayramiçli Roman bir kadının hayıttan ördüğü bir keletir ile (soldaki resimde en solda- yanındaki hayıt+kargı), eski bir sepet de hediyelerin en güzeli olarak koleksiyona katıldı. Güzel anılarla geçti bir tohum takası daha...

Çarşamba, Mart 05, 2014

Bitkisel malzemeler veri tabanı üzerinde çalışmalar

Bodrum Girit sepeti
Mehmet Uslu 2000, F. Ertuğ
Bitkilerden yapılan gündelik nesneleri toplamaya yıllar önce başlamıştım... her türlü bitkisel malzeme önemliydi benim için, ama sepetlerin, hasırların yeri ayrıydı.
2000 yılında Bodrum'da araştırma yaparken öğretmen Mehmet Uslu Dereköy'de yapılmış küçük bir Girit sepeti getirdiğinde ve sepetçilikle ilgili bilgilerini benimle paylaştığında, örneğin kargıyı yarmakta kullanılan 'yıldız yargeç'i anlattığında nasıl heyecanlandığımı anımsadım veri tabanı için ölçüm yapıp resim çekerken. Şimdi onun verdiği sepet 9 envanter numarası ile veri tabanına eklendi. Küçük sepeti de İznik'deki sergi alanı rafında diğer Bodrum sepetlerinin yanına yerleşti. Sağolasın Mehmet öğretmen ya da toprağın bol olsun.
Buldan yumurta sepeti
Girit sepetine benzer sepetlerin nasıl yapıldığını 2003'de Buldan'da Doğanköylü Nasıf Boynikar gösterdi. Nasıf amcanın hayıttan örüp mavi boncuk taktığı yumurta sepeti de 20 numara ile arşive girdi. Verileri  File Maker veri tabanında derliyoruz, Nurcan Kayacan ve Melis'in yardımlarıyla.  Ne kadar farklı teknik ve malzemelerin söz konusu olduğunu, yakından incelediğinizde, üzerinde çalıştığınızda anlamak mümkün ancak. Bu çalışmayı tek başına da yapmak mümkün elbet, ama farklı bakış açılarından yararlanmak, birlikte çalışmak her zaman daha keyifli ve daha verimli. Geçen hafta sonu, İrfan Çağatay ile Taner Kılınç'ın Rize-Fındıklı'da Karali köyde belgeledikleri sırt sepeti (tikina) yapımı videosunu izledik. 87 yaşındaki Muhammed Turna'nın üç günde tikinayı tamamlamasını belgelemişlerdi GOLA Kültür Sanat Ekoloji Derneği adına ve benim ricam üzerine. Belgesel çok etkileyici ve çok öğreticiydi. Sağolasın Refika ve tüm GOLA ekibi...

Muhammed Turna (87), T. Kılınç
Muhammed Turna (87), T. Kılınç


Muhammed Amca, 70 yılda çok sepet yapmış, diyordu ki: 'eskiden bir sepet verirdin, iki gün çaya yövmiye gelirlerdi, şimdi iki sepet versen bir gün gelecek adam yok'.
Fındıktan örüyor sepetleri Muhammed amca, ağız bağı ve veri denen, ipleri bağladığı iç ağaçları ile onları bağladığı atkıları kestaneden yapıyor sağlam olsun diye. Yere dayanan ayaklar ise komar'dan (Rhododendron/ orman gülü). 50 santim ağız çaplı, 60 santim derinliğinde bir sırt sepetinin ağızdan başlayarak 27 fındık dikmesi (dodgume) yanyana getirilerek ve araları meşvale denen fındık atkılarla örülerek yükselişini, dikmelerin karşılıklı geçirilip dibi oluşturmasını, ayakların ve verilerin takılışını belgeselde izledik. Bu küçük sırt sepeti imiş, tikina deniyor Lazcada, büyüklerine galati denirmiş ve 31-35 dikmeden oluşurmuş. İrfan Çağatay, Kader Çağatay ve Mihriban Ahıskalı ile birlikte izledik videoyu tekrar tekrar ve elimizdeki sepeti ölçtük, dilmeleri saydık, yazıp çizdik, nereden sırt ipini bağladığını, hangi bantı kestaneden yaptığını anlamaya çalıştık. Doğu Karadeniz'den toplam 10 sepetimiz olmuş, hepsine baktık, kıyasladık.
Belgeselde, görüşmeyi yapan İrfan soruyor: 'kaç yıl dayanır bu sepetin Muhammed amca?': 'ıslatmayacaksın, yaş bırakmayacaksın... gider epey, hiç kullanmazsan 40 yıl da dayanır!'... Kullanmazsan neye yarar ki sepet? Ama Muhammed amcanın bu sepetinde mısır, fındık, dal, vb. taşınmayacak; 61 numara ile arşive kaydoldu, İznik'teki sergi mekanında yerini aldı... Araştırmacıların gelip onu incelemesini, gelen gidenin takdir etmesini bekleyecek, kim bilir belki birgün birileri bir müzede 'vay be 40 yıllık sepet, hala sapasağlam' der.
Türkiye'nin farklı yerlerinden ürünlerin derlenmesi önemli, zira hepsi farklı bitkilerden yapılmış olabiliyor ya da aynı bitki kullanılsa bile farklı teknikler gösterebiliyor. Ancak tek başına ürün de yetmiyor, nerede, kim, nasıl yapmış, hangi bitki/yi/leri kullanmış, ne amaçla kullanılmış gibi bilgiler olmaksızın bir bilmece gibi durabiliyor ürün rafta. Gerçi sayı arttıkça benzerlerden yola çıkarak nerede, hangi bölgede, hangi malzemeden yapıldığı gibi tahminlerimizin tutma olasılıkları da artıyor. Şu anda eldeki haritada Doğu Anadolu oldukça boş, buna karşın İznik ve çevresinden, Bursa'dan daha fazla malzeme birikiyor doğal olarak. Sadece ürün değil yapım aşamalarındaki malzemeyi ve yapım araçlarını da derliyoruz. Yöredeki tüm ustaları gezip yapımları belgeleme çalışmalarımız da sürüyor.
Mihriban ve İrfan ürünleri kıyaslarken, 1.03.2014, F. Ertuğ
Yeni teknolojiler, malzemeler, ama galiba hepsinden önemlisi şimdiki 'zaman ve emek' kavramları eski beğenileri, gereksinimleri önemsiz kılıyor. Plastik seleler, naylon torbalar pabucunu dama atıyor sepetlerin; makine işi yolluklar, hasırları gereksiz kılıyor ve herkes 'şimdi kim oturup uğraşır bi sepetle, hasırla saatlerce' diye düşünüyor. Ama birileri öğrenmezse, belgelemezse doğaya saygılı, doğadan gelip doğaya kalıntı bırakmaksızın geri karışabilen bu ürünler, bu güzellikler ve bitkileri değerlendiren bu bilgi birikimi yokolup gidecek. Verdiğimiz ve vereceğimiz zamana değer diye düşünen ve bu işe el veren, omuz veren, ayni bağışta bulunan herkese teşekkürler. Biz Anadolu'ya özgü bitkisel malzemeleri belgelemeye, bu ilginç birikimi kaydetmeye, anlamaya, aktarmaya niyetliyiz. Ellerindeki bilgiyi, verileri, malzemeleri paylaşmak isteyenlere ya da yaklaşık 100'ü aşkın bitkisel malzemeyi görmek, dokunmak, tanımak, üzerinde çalışmak isteyenlere önceden randevu almak koşuluyla kapımız açık. Veri tabanına malzeme girişleri, malzemelerin yapımı gibi yavaş ilerliyor, ancak yarıyı geçtik, yaza etiketleriyle filan tamamlanacak gibi görünüyor.