Cuma, Kasım 09, 2007


MUĞLA’NIN YERLİ MEYVELERİ PROJESİ

YENİ DESTEKLERLE DEVAM EDİYOR

Meyve Mirası Çalışma Grubu ve ANG Vakfı'nın yürütücülüğünde Muğla'nın yerli meyve mirasını kaydetme, koruma ve gelecek nesillere bırakma projesi yeni sezonda Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu Küçük Destek Projesi (UNDP-GEF-SGP) ve Turkish Cultural Foundation desteğiyle sürdürülüyor. Destek veren tüm kuruluşlara teşekkür ederiz.
Proje Özeti:
Anadolu’da binlerce yıldır farklı kültürlerin katkılarıyla gelişen tarımsal çeşitlilik, günümüzde tarım politikaları, küreselleşme, nüfus artışı ve diğer sosyoekonomik nedenlerle hızla azalmaktadır. Bu azalma, gelecek kuşakların besin kaynaklarını tehlikeye attığı gibi kültürel çeşitliliğin de kaybolmasına neden olmaktadır. Tahminlere göre dünyanın tarımsal gen çeşitliliğinin dörtte üçü son yüzyıl içerisinde yok olmuş, bugün tüm dünyada gıda olarak tarımı yapılan yüz kadar çeşide indirgenmiştir. Ülkemizde her bölgede, toprak yapısına uyumlu, iklim şartlarına dayanıklı, böcek ve hastalıklara dirençli, sulamaya, kimyasal gübre ve ilaca ihtiyaç duymayan veya daha az ihtiyaç duyan yüzlerce meyve çeşidi yetiştirilmiştir. Ancak çoğu köy çeşidi günümüzde kentleşme, artan arazi fiyatları, tarım girdilerindeki artış, tarımsal tercihler ve pazarlama zorlukları karşısında kesilme ya da aşılanma tehdidi altındadır.
Gen kaynağı ve tarımsal biyo-çeşitlilik unsuru olduğu kadar bu ülkenin kültürel mirasını oluşturan bu yerel çeşitlerin saptanmasında Önemli Bitki Alanlarından (ÖBA) biri olan ve turizmin yoğun baskısı altındaki Muğla ili pilot bölge olarak seçilmiştir. Muğla’nın ekonomik açıdan önemli tarımsal ürünleri arasında narenciye çeşitleri, üzüm, incir, badem ve zeytinin önemli bir yer tuttuğu; ayrıca Muğla’nın engebeli arazi yapısı ve küçük aile işletmelerinin çokluğu açısından tarımsal çeşitliliğin korunmasında öncelikli bir alan olduğu belirlenmiştir.
2006 yılında başlanan ön çalışmalar, Meyve Mirası Çalışma Grubu’nun 2007 Nisan ayında kurulmasıyla hızlanmış, son 6 ayda Muğla’nın 12 ilçesinden onunda ANG Vakfı desteğiyle alan araştırmaları gerçekleştirilmiştir. 28 meyve türünde bugüne dek 400’ü aşkın yerel meyve adı saptamış, bunlardan 200’ünün örnekleri alınmış, fotoğraflanmış ve ağaç formları kısmen doldurulmuştur. Aynı çeşitlere farklı köylerde başka isimler verildiğinden bunların bir bölümü birbiriyle örtüşecektir, ancak yine de belirli türlerde önemli bir kültürel zenginliğin korunduğu gözlenmektedir. Anadolu’nun kültürel ve tarımsal zenginliklerinden olan yerli meyve çeşitlerini saptamak için Muğla ili doğru seçilmiş bir pilot bölgesi olduğunu kanıtlamıştır. Aralık 2007 den başlayarak 1 yıl boyunca SGP ve diğer destekçilerin katkılarıyla belirlenen hedefler doğrultusunda arazi çalışmaları ve faaliyetler sürdürülerek doğa dostu tarım uygulamalarının ve yerel çeşitlerin saptanması, yerinde (in situ/ sıla) ve alan dışında (ex-situ/ gurbet) korunması, pazara yönelik çalışmalar yapılması öngörülmektedir.
Eğitim çalışmaları 2007-2008 öğrenim döneminde başlatılacak, ancak yöresel kırsal kalkınma ve ürünlerin pazarlanmasına yönelik faaliyetlere girişmeden, yerel köy çeşitleri envanterinin tamamlanmasına, ürün miktarlarının ve üreticilerin belirlenmesi ve yerel görüşleri almaya öncelik verilecektir.



Salı, Ağustos 21, 2007

AKSARAY- GÜLAĞAÇ HALK EĞİTİM MERKEZİ SEPETÇİLİK KURSU
2007'nin Nisan ayında Aksaray'ın Gülağaç (eski adı Ağaçlı) ilçesinde Halk Eğitim Merkezi'nde sepet kursu açıldığını duyunca gittim. 1994-95'te Demirci kasabasında ve çevre köylerde gördüğüm ve artık yapılmadığı söylenen o güzelim selelerin yapım tekniğini öğrenmek istiyordum. Hasır otundan (Typha sp.) kadınların bir kasnak çevresinde ördüklerini söyledikleri bu yöntem bildiklerimden farklıydı.

Gülağaç'a gittiğimde ilginç bir sürprizle karşılaştım. Daha önce Kayseri'nin Develi ilçesi Sindel köyü'nde özel bir örme tekniği kullanarak yine aynı ottan (Develi deyişiyle Kındıra) sepetler, seleler ören Süleyman Ilıpınar ustadan söz etmiştim. Gülağaç'ta karşımda usta öğretici olarak onu buldum. Hikayesi de ilginçti: Halk Eğitim Müdürü Sayın Bünyamin Eke, sepet kursu açmak isteyip de öğretici olarak yerli kadınları ikna edemeyince bir internet taraması yapıp benim bloguma rastlıyor, ve Kayseri'ye gidip Süleyman ustayla konuşarak onu 6 aylığına Aksaray'a yerli kadınlara kendi tekniğini öğretmesi için davet ediyor. Hem Süleyman usta için ilginç bir deneme, hem de yerel kadınlar için farklı bir tekniği öğrenme fırsatı veriyor bu kurs. Ancak sorun, Aksaray'a özgü yerli sele örme tekniğinin giderek unutulmakta oluşuydu. Kursa katılan hanımlardan Hatice Abay bana kendi teknikleriyle küçük bir sele örerek bu yöntemi başından sonuna gösterdi. Bünyamin Bey ayrıca beni Gülağaç'ta bu işi hala sürdüren, aslında yaptığı tüm ürünlerle gerçek bir sanatçı olan Saime Kartal'ın (69) evine götürdü. Saime hanım, sadece selelerini değil hasır, selevir (genelde ahırdan hayvan pisliğini tarlalara taşımak için kullanılan, hayvana yüklenen iki gözlü heybe benzeri) ve üzerlikten dizdiği nazarlıkları, yün heybelerini de gösterdi.
Bünyamin Bey bu yerel yöntemin de gençler tarafından öğrenilmesine çalışacağına söz verdi. Kendisinin de örmeyi öğrendiği yerli selelerin eskiden beri Gülağaç, Gülpınar (eski adı Hıcıp), Sofular (Sorsofu) ve Demirci çevresinde yapılmakta olduğunu, bir pazar bulunabilirse daha çok kadının bu seleleri örerek gelir elde edebileceğini anlattı.
Seleler bu bölgede geçmişte arpa, çavdar, buğday gibi ekinlerin, kuru fasulye (ağ pakla), nohut, kuru üzüm, iğde, erişte gibi erzakların saklanmasında kullanılmaktaydı. Hem örgü hava aldığı için hem de iklim kuru olduğundan böceklenme, küf olmazdı bu selelerde saklandığında. Günümüzde bu güzel selelerin yerini plastik kaplar, tenekeler ya da çuvallar aldı.

Ağustos başında, gelişmeleri görmek için tekrar Aksaray'a gittim ve Gülağaç'ı ziyaret ettim. Birinci dönem kursun bitimine birkaç gün kalmıştı ve ikinci dönem yakında başlayacaktı. Bünyamin bey bana bu dönemde örülen seleleri, sepetleri gösterdi. Bu mekanı tüm sepetseverlerin görmesini istediğim için bu resmi de sizinle paylaşmak istedim.

Gülağaç Halk Eğitim Merkezi'nin müdürü Bünyamin beyin gayretiyle gerçekleştirilen ürünlerin yarısı yerli, yarısı Süleyman ustanın sarma tekniğiyle yapılmıştı. Geleneksel tekniklerle eski formların yanı sıra yeni formlar da üretilmişti. Saksı altı, çamaşır sepeti, kuruyemiş- meyve- sebze sergileme sepetleri, meyvelikler hepsi birbirinden güzeldi. Bünyamin Bey'in bu işte gösterdiği çaba gerçekten örnek nitelikte. Kendisiyle yeni dönem kursa katılanların daha ince bir işçilikle ürünler üretebilmeleri için teşvik edilmesi gerektiğini, pazar bulma konusunda neler yapabileceğimizi konuşarak vedalaştık. Yeni dönem sonunda daha yüzlerce sepet üretilmeyi bekliyor. Gülağaç'ta kursa katılan tüm kadınlara, bu kursu düzenleyen, emeği geçen herkese ve kendi yöntemini Gülağaçlı kadınlara aktaran Süleyman ustaya teşekkürler.

Pazar, Mayıs 20, 2007









YENİ PROJE: MUĞLA’NIN YERLİ MEYVELERİ:
KÜLTÜREL MİRAS, VERİTABANI VE KORUMA PROJESİ


Ülkemizde yüzyılların emeğiyle geliştirilen yerli meyve çeşitlerinin hızla yok olduğu, doğal bitkilerimiz kadar insanların kültüre aldığı, yaratıcılarının isimleri (Keram nene payamı, Mustabey armudu, vb.) ya da yetiştirildiği yer ile anılan (örn. Kasaba kavunu) yerli ırkların da ülkemizin zenginliği olduğu düşüncesinden hareketle, meyve ırklarının yerli adlarıyla saptanması, tescili, yerinde korunması, değerinin anlaşılması ve yetiştirilerek pazara sunulması amaçlanmaktadır. Projenin bir pilot proje olarak Muğla ilinde başlatılması, veri tabanı geliştirilip alanda yöntemlerin sınanmasından sonra başka illere de yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.

Kırsal nüfusun azalması ve yaşlı nüfustan oluşması, iç ve dış pazarın tek tip meyveye gereksinimi, makineleşme, standart yabancı türlerin tavsiyesi gibi çok çeşitli etkenler geleneksel yerli ırkların azalmasına, hatta bir kısmının tümüyle yok olmasına neden olmuştur. Pazarlarımızda geleneksel meyvelerimizin yerini yabancı türler almıştır. Yabancı çeşitlerle birlikte Türkiye'ye yeni bitki hastalıkları gelmekte, dışa bağımlı gübre ve tarım ihtiyaçlarına gereksinim artmaktadır. Bilinçsiz ilaç kullanımı ilerde daha da tehlikeli sağlık sorunlarına yol açabilir. Yerli kültür meyvelerinin ve doğru, doğa dostu yöntemlerin kullanımı, bunların yeniden kazanılması pek çok kazanımı da beraberinde getirebilir. İlaçlanmayan meyve ağaçlarından bal üretiminin artışı, yerel tadların geri gelişi, sağlıklı beslenme, enerji ve su ekonomisi gibi. Gelecekte tüm Akdeniz ülkelerinde önemli derecede su sıkıntısı sorunu olacağı öngörülmektedir. Yerel koşullara uyumlu yerli çeşitlerin korunmasının ve yerel tarım yöntemlerinin irdelenmesinin bu açıdan da önemi büyüktür. İklim değişimi bugün basında önemli gündem maddelerinden biridir. Gelecekteki sorunları yerel kaynakların daha iyi değerlendirerek aşmaktan başka seçenek yoktur.

Öngörülen projede Muğla’nın yerel meyve ırklarının bir kültür ürünü olarak saptanması, yerel kaynaklar ve geçim ekonomisi çerçevesindeki yeri, yerli ırkların yerel adlarıyla tescili ve yerinde korunarak yerel kalkınmaya destek sağlayacak bir unsur haline getirilmesi öngörülmektedir. Eğitim çalışmalarının ilköğretim düzeyinden başlatılması, tanıtım yapılması ve bazı uygun cinslerin ex-situ olarak başka illerde, örneğin İstanbul Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi ile Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi’nde, ayrıca organik tarım yapan çiftliklerde üretilmesi sağlanmaya çalışılacaktır. Proje alan araştırması 2007 yaz aylarında Ali Nihat Gökyiğit Vakfı (ANG Vakfı) desteğiyle sürdürülmüştür. Aralık 2007 tarihinden başlayarak ANG Vakfı'nın yanı sıra Birleşmiş Milletler Küçük Destek Fonu (UNDP-GEF-SGP) ve Turkish Cultural Foundation desteğiyle çalışmalar devam etmektedir.

Proje Ekibi:
Dr. Z. Füsun Ertuğ (Proje Yürütücüsü) – Arkeolog, Etnobotanik araştırmacısı- Alan araştırmasının denetlenmesi, koordinasyon ve veri tabanı tasarımı.
Mary P. Işın- Gıda tarihi araştırmacısı- Tarihi kaynakların araştırılmasından sorumlu.
Esin A. Işın- Metalurji ve Malzeme Mühendisi- Alan araştırmacısı.
Elisabeth Tüzün- Orientalist, dilbilimci- Alan Araştırmacısı (Datça).
Prof. Dr. Neş’e Bilgin- Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü- meyve örneklerinin moleküler araştırması.
Salih Kanoğlu- Orman Mühendisi- Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi- Alan araştırmasında ve saptanan türlerin yetiştirilmesinde katkı.

desen: Belkis Taşkeser, özgün desen, 2007

Pazar, Mayıs 13, 2007

Foto: Dr. Harald Böhmer


JOSEPHİNE POWELL'in ardından...


Josephine'i 19 Ocak 2007'de son 17 yıldır yaşadığı Cihangir'deki evinde 87 yaşında kaybettik, 25 Ocak'ta Feriköy Protestan Mezarlığı'nda toprağa verdik. 30 küsur yıllık bir dostu, yol gösterici ve hocamı kaybettim onunla. Josephine, masmavi gözlerinde pırıldayan araştırıcı zekası, duyarlığı, gezgin ruhu, gözlemci yeteneği, aldığı yanıtlarla yetinmeyen, sürekli okuyan ve araştıran kişiliğiyle kendine özgü bir kadındı. Fotoğrafçıydı, sosyal bilimciydi, gezgindi... sıkı bir sigara tiryakisiydi, özellikle Doğu'nun tütünlerini sarardı birbiri ardına. Bir garip Amerikalı'ydı, Doğu dünyasının büyüsünü, renklerini, yüzlerini, tarihi anıtlarını fotoğraflayarak dolaşan... Köylerde, kasabalarda, kentlerde, --evlerde, camilerde, pazarlarda-- rastladığı eserleri (ahşap ya da taş nesneler, gümüş takılar, ipek ya da yün dokumalar, kilimler, cicimler, çoraplar, örtüler) okşarcasına sever, inceler, fotoğrafını çeker, kimini satın alırdı. Giderek ilgisini dokuma ürünler ve dokuma aletleri üzerine, özellikle göçer dokumalarına yoğunlaştırdı. Anadolu'yu dolaşıp izlerini sürdü farklı aşiretlerin, motiflerin, yaratıcı kadınların... bu kadınlara özgü el sanatının tarihçesine, onu yaratanlara, onların bu kilimleri, yaygıları, çuvalları nasıl dokuyup hangi renk ve motifleri yanyana getirdiklerine kafa yordu.


Bir kadın olarak onların yapıp ettiği diğer herşeyi de fotoğraflamaya özen gösterdi. 35-40.000 fotoğraftan oluşan Anadolu arşivi, peynir yapan, çamaşır yıkayan, yemek pişiren, ekmek eden, pamuk atan, çocuğunun saçını ören, oturup cigarasını tüttüren, pazarda alışveriş eden, gelin olan, kına yakan, kilim dokuyan, kahkaha atan, ip eğiren yüzlerce, binlerce kadın fotoğrafı içerir. Bu özelliğiyle de benzersiz bir arşivdir. Josephine, 30 yıldır Anadolu'da derlediği dokumalar ve etnoğrafik ürünlerden oluşan koleksiyonunu, fotoğraf arşivini, alan notlarını ve kütüphanesini 2000'de bir merkez oluşturmak üzere Tarih Vakfı'na bağışladı. 2003'de Darphane'de tek tek eliyle yerleştirdiği kilimlerden, çuvallardan, çadırlar ve kimi malzemeden oluşan kısa süreli koleksiyon sergisi büyük ilgi çektiyse de Josephine'in düşlediği bir Anadolu Halk Kültürü Araştırmaları Merkezi için gereken maddi kaynaklar ve mekan sağlanamadı. Powell, ölümünden kısa bir süre önce tüm koleksiyonunu, Tarih Vakfı'nın da onayıyla kendi adına sergilenmek üzere Koç Vakfı'na devretti.

18 Nisan- 2 Mayıs 2007'de Yıldız Sarayı Silahhane bölümü'nde açılan "Renklere Kavuşmak: Josephine Powell Koleksiyonu'ndan Anadolu Kilimleri ve Dokuma Aletleri Sergisi" Josephine'in yıllardır düşlediği, hazırlandığı XI. Uluslararası Doğu Halı Konferansı'na (ICOC İstanbul'07) yetişti. Dünyanın dört bir yanından bu konferans için İstanbul'a gelen dostları, arkadaşları, onu göremese de, onun büyük bir emekle derlediği, herbiri ince bir işçilik, yaratıcılık, renk kompozisyonu ve bütünlük içeren

dokumalarının büyük bölümünü onarılmış halde görebildiler Silahhane'de. Bu çalışmaya emeği geçen herkesin eline sağlık. Koç Vakfı ve Sadberk Hanım Müzesi yönetimi, sergiyi yetiştirerek ve katalogları yayımlayarak önemli bir ilk görevi başarıyla tamamladılar. Umarım Josephine'in bu önemli bağışı, özellikle çok değerli fotoğraf arşivi ve alan notlarının tümü araştırmacılara bir an önce açılabilir. Hızla yitirilen Anadolu kültürel mirası üzerine çalışmak isteyecek araştırmacılar için Josephine'in koleksiyonu çok değerli bir kaynak; ayrıca onun tek başına neler derlemiş olduğunu görmek önemli bir motivasyon kaynağı olabilir.

Josephine, bence misyonunu henüz tamamlamadı, araştırmacı ruhu Cihangir'de, Göztepe'de, çok sevdiği yaylalarda, çadırlarda, çarşılarda dolanıp duruyor... ve hepimizi çağırıyor: "hadi, kentte oturup kalmayın, Anadolu'ya gidin, konuşun, bakın, araştırın, yazın...." Evet Josephine, haklısın...