Cumartesi, Ekim 05, 2013


Karadenizin yaman arıları, arıcıları ve bize öğrettikleri

Arıcılık zor zanaat heryerde, ama Doğu Karadeniz'in vadilerinde, örneğin Kamilet Vadisinde daha da zor arıcı olmak. Şu şelaleye bir bakın ve resmin sağ üst köşesindeki arılığa... Görmesi bile zor, alttaki foto tele ile yakınlaştırarak çekildi ki karakovanlar ve merdiven kısmen görünebilsin. Yağmur ve şelalenin yarattığı buğu nedeniyle net değil görüntü. Kayalar ıslak, yosun ve eğreltilerle kaplı. Oraya çıkmayı denemedim bile. Bu bölgeye özgü Kafkas arılarının bu sarp vadilerde binbir tür çiçekten aldığı nektar ve polenle oluşturdukları balın tadı, kokusu bir başka; ama belki de balın tadı, ona verilen büyük emek nedeniyle bunca özeldir,  benzersizdir.
Hemşinli arıcı Yusuf Coşkun dedi ki: 'karakovanın arısı özgürdür, hevesli çalışır. Kendi istediği gibi çalışır. Boyuna, enine yapabilir peteğini, rüzgara göre... karakovanın eskisini tercih eder arı, güve oymuşsa hele... mum tutturması kolay olur. Arı delikli tahtaları sever'. Belki ağaç kovuğuna benzetir arılar bu karakovanları... ve öyledirler gerçekte. Ağacın, tercihen ıhlamur ağacının gövdesinin oyulmasıyla yapılan bu kovanlar kışın sıcak olurmuş, yazın da nöbetleşe kanat çırparak havalandırır, serinliği sağlarlarmış arılar.

Yusuf Coşkun, arılarını gözleyerek uzmanların bizi uyarıp durduğu 'iklim değişimi' ve diğer 'ayak izlerimizin' bölgede yarattığı değişimleri/ sorunları da aktardı Başköy yaylasında yaptığı sohbet toplantısında. Ona göre: 'Son üç yılda (2011-2013) ani bir değişim oldu. Bitki örtüsünün (orman gülünün) üstü kapandı, barajlar da havayı etkiledi, böğürtlen arttı ve orman altı bitkilerini örttü. Eskiden orman gülünü sağardık önce, sonra kestane alırdık. Hava geceleri soğuk şimdilerde, gündüzleri ısınıyor, ama gece soğukluğu bitkilerin çıkaracağı balı engelliyor. Ekolojik yaşamın bozulması, deterjanlar, çöpler ve benzerleri de arıları etkiliyor. Büyükbaş hayvancılığın azalması, keçilerin azalması olumsuz değişimler. Keçiler mesela karayemişin üstünü yerlerdi, budanmış olur, tazelenirdi. Göçmen kuşların göç yolları da değişti akarsular üzerine yapılan barajlarla. Borçka tarafına barajlar yapılıyor mesela oradan geçen kuşlar yolunu değiştiriyor. Eskiden arıkuşu yoktu, şimdi geliyor, 100-150 arı yiyor herbiri... 25 Ağustos gibi geliyor. Başka yerlerde yedikleri çekirdekleri de getiriyorlar ve burada yeni, tanımadığımız ağaçlar çıkıyor. Kışlar yumuşak geçiyor, o da iyi değil arılar çalışmaya devam ediyor, dışarı çıkıyor. Bulana dek arıyor, acıkıyor, yoruluyor, daha çok bal tüketiyor'...


Cennetköy'de Fikri Abdoğlu bize karakovanlarını açtı, oğul alırken delikli kamışa yerleştirdiği ana arının sırrını anlattı. Şu alttaki kamıştan yuvaya yarıklar açılmış ve ağzına da bir küçük tıpa eklenmiş. Oğul döneminde bir haftalığına ana arıya ve iki de işçiye yuva olarak üretilmiş. 
Karakovan yeni bir kovansa özellikle tercih ediliyor bu kamış. Daldan aldıkları oğulu kovana silkelemeden önce bir örtüye silkeliyorlar, anayı bulup yuvaya yerleştirip sonra yuvayla karakovanın içine koyuyor, üstüne oğulu döküyor/ silkeliyorlar. Ya da zaten silkelemeye bile gerek kalmadan anasını takip ediyor arılar. Anayı beslemeyi sürdürüyor arılar kamışın yarıklarından... bir hafta sonra ana, kovana alışıp çalışma başladığında çıkarılıyor kafes-yuvasından ve yavru atmaya başlıyor.
Karadenizli arıcıların çeşitli sorunları var sarp doğaya, değişen iklim-çevre koşullarına, kuşların, bitkilerin farklılaşmasına ek olarak. Arıcılar arasında eskiden varolan sözsüz yasalarda da değişimler olmuş. Örneğin 'oğulu kim görürse onun' denirmiş ama, aması var...  Kovanlara 'oğul çekici maddeler' koyanlar artmış, boş kovanlarını getirip içine de melisa ve binbir çeşit 'arı ayartıcı kokulu madde' konulduğunda kimi arıcının tepkisi çok sert olabiliyor. Bu işi kendi bölgesinde, arılığında, kendi arılarından çıkan oğulu çekmek için yapmak kabul görüyor bir ölçüde, ama hiçbir şey koymamak gerek arı çekmek için denildi.