Salı, Ağustos 21, 2007

AKSARAY- GÜLAĞAÇ HALK EĞİTİM MERKEZİ SEPETÇİLİK KURSU
2007'nin Nisan ayında Aksaray'ın Gülağaç (eski adı Ağaçlı) ilçesinde Halk Eğitim Merkezi'nde sepet kursu açıldığını duyunca gittim. 1994-95'te Demirci kasabasında ve çevre köylerde gördüğüm ve artık yapılmadığı söylenen o güzelim selelerin yapım tekniğini öğrenmek istiyordum. Hasır otundan (Typha sp.) kadınların bir kasnak çevresinde ördüklerini söyledikleri bu yöntem bildiklerimden farklıydı.

Gülağaç'a gittiğimde ilginç bir sürprizle karşılaştım. Daha önce Kayseri'nin Develi ilçesi Sindel köyü'nde özel bir örme tekniği kullanarak yine aynı ottan (Develi deyişiyle Kındıra) sepetler, seleler ören Süleyman Ilıpınar ustadan söz etmiştim. Gülağaç'ta karşımda usta öğretici olarak onu buldum. Hikayesi de ilginçti: Halk Eğitim Müdürü Sayın Bünyamin Eke, sepet kursu açmak isteyip de öğretici olarak yerli kadınları ikna edemeyince bir internet taraması yapıp benim bloguma rastlıyor, ve Kayseri'ye gidip Süleyman ustayla konuşarak onu 6 aylığına Aksaray'a yerli kadınlara kendi tekniğini öğretmesi için davet ediyor. Hem Süleyman usta için ilginç bir deneme, hem de yerel kadınlar için farklı bir tekniği öğrenme fırsatı veriyor bu kurs. Ancak sorun, Aksaray'a özgü yerli sele örme tekniğinin giderek unutulmakta oluşuydu. Kursa katılan hanımlardan Hatice Abay bana kendi teknikleriyle küçük bir sele örerek bu yöntemi başından sonuna gösterdi. Bünyamin Bey ayrıca beni Gülağaç'ta bu işi hala sürdüren, aslında yaptığı tüm ürünlerle gerçek bir sanatçı olan Saime Kartal'ın (69) evine götürdü. Saime hanım, sadece selelerini değil hasır, selevir (genelde ahırdan hayvan pisliğini tarlalara taşımak için kullanılan, hayvana yüklenen iki gözlü heybe benzeri) ve üzerlikten dizdiği nazarlıkları, yün heybelerini de gösterdi.
Bünyamin Bey bu yerel yöntemin de gençler tarafından öğrenilmesine çalışacağına söz verdi. Kendisinin de örmeyi öğrendiği yerli selelerin eskiden beri Gülağaç, Gülpınar (eski adı Hıcıp), Sofular (Sorsofu) ve Demirci çevresinde yapılmakta olduğunu, bir pazar bulunabilirse daha çok kadının bu seleleri örerek gelir elde edebileceğini anlattı.
Seleler bu bölgede geçmişte arpa, çavdar, buğday gibi ekinlerin, kuru fasulye (ağ pakla), nohut, kuru üzüm, iğde, erişte gibi erzakların saklanmasında kullanılmaktaydı. Hem örgü hava aldığı için hem de iklim kuru olduğundan böceklenme, küf olmazdı bu selelerde saklandığında. Günümüzde bu güzel selelerin yerini plastik kaplar, tenekeler ya da çuvallar aldı.

Ağustos başında, gelişmeleri görmek için tekrar Aksaray'a gittim ve Gülağaç'ı ziyaret ettim. Birinci dönem kursun bitimine birkaç gün kalmıştı ve ikinci dönem yakında başlayacaktı. Bünyamin bey bana bu dönemde örülen seleleri, sepetleri gösterdi. Bu mekanı tüm sepetseverlerin görmesini istediğim için bu resmi de sizinle paylaşmak istedim.

Gülağaç Halk Eğitim Merkezi'nin müdürü Bünyamin beyin gayretiyle gerçekleştirilen ürünlerin yarısı yerli, yarısı Süleyman ustanın sarma tekniğiyle yapılmıştı. Geleneksel tekniklerle eski formların yanı sıra yeni formlar da üretilmişti. Saksı altı, çamaşır sepeti, kuruyemiş- meyve- sebze sergileme sepetleri, meyvelikler hepsi birbirinden güzeldi. Bünyamin Bey'in bu işte gösterdiği çaba gerçekten örnek nitelikte. Kendisiyle yeni dönem kursa katılanların daha ince bir işçilikle ürünler üretebilmeleri için teşvik edilmesi gerektiğini, pazar bulma konusunda neler yapabileceğimizi konuşarak vedalaştık. Yeni dönem sonunda daha yüzlerce sepet üretilmeyi bekliyor. Gülağaç'ta kursa katılan tüm kadınlara, bu kursu düzenleyen, emeği geçen herkese ve kendi yöntemini Gülağaçlı kadınlara aktaran Süleyman ustaya teşekkürler.