Cuma, Aralık 11, 2009


ARALIK HASADI
İznik'te de Marmara ve Ege'nin pek çok yerinde olduğu gibi zeytin hasadı zamanı şimdi. Zeytin toplamada herkes, yağmur yağmadığı günler. Benim zeytinim yok, henüz bahçe işlerinden zaman bulup yardıma da gidemedim komşulara, ilk fırsatta gideceğim. Bahçede işler bir bitse... bitmiyor ama, bitmesin de zaten. Aralık'ta bahçede iş olmaz, ben de okumama yazmama dönerim diyordum, ama ne mümkün. Ayvaların çoğu yerlere döküldü bu yıl da, yapabildiğimce jöle, marmelat, reçel yaptım, bir kısmını da saplarından astım yağmur almayan bir yere. Talaş içinde saklamayı deniyorum bir kısmını. Çürükleri toplayıp komposta katmak gerek, bekliyor o iş de. Kesilen kavakların dallarının biçilip/ kesilip/ öğütülmesi işi hala sürüyor. Hava elverdiğince...
Önceki gün sebze bahçesine girdim, uzun süredir ihmal etmiştim, arsız otlar kaplamış her yeri. Onları temizlerken baktım yeşil biberlerin üzerinde pıtrak gibi küçücük biberler oluşmuş. Yerelmaları kurumuştu, bir ikisinin dibini kazdım ve 3 aileye birer pişirimlik yemeklik yerelması çıktı, biraz da taze papates. Yeşil soğan ve maydanozlar da sürekli yeniliyor kendilerini. Bir bahçe size her mevsim birşeyler sunuyor. Hardal otları, ısırganlar, su tereleri, böğürtlenler Aralık hasadının yaban sunuları.

Salı, Kasım 24, 2009


ETNOBOTANİK konulu projeyle ödül alan Malatyalı gençler ve öğretmenleri
Öğretmenler Günü'nde bu öğrencilere yol gösteren öğretmenlere teşekkürlerimle...
2009 Nisanında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve İnönü Üniversitesi (İÜ) işbirliğiyle Malatya'da gerçekleştirilen, Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışmasına katılan 8 ilden 87 proje arasında 11 tanesi kendi dallarında birincilik aldı.
Malatya Lisesi'nden biyoloji alanında katılan Zilan Bazancir ve Sevgi Yılmaz'ın "Malatya Darende İlçesi Gökçeören Yaylası Ve Çevre Köylerinde Doğal Olarak Yetişen Bazı Bitkilerin Etnobotanik Özellikleri" konulu çalışması da ödül alanlar arasındaydı.
Etnobotanik alanında bizlerin eksik bıraktıklarını bu gençler tamamlayacak diye ne denli sevinsem azdır.

Malatya Lisesi web sitesinde (http://www.malatyalisesi.com/index.php?option=com_content&view=article&id=59&Itemid=71) lisenin bölge yarışmasına 6 farklı projeyle katıldığını, bu projelerden biyoloji dalındaki projenin bölge birinciliği aldığını öğreniyoruz.

http://www.haberortak.com/ sitesinin 21 Nisan 2009 tarihli haberi aşağıda:
Öğrencilerden Zilan Bazancir, yaptığı açıklamada, 2007 yılında Darende ilçesindeki Gökçeören yaylası ve çevre köylerinde başladıkları ``Etnobotanik`` projesini alan araştırması şeklinde sürdürdüklerini söyledi.
Kırsal alanda yaşayan kişilerin alternatif tıp amacıyla bitkiler keşfettiğini hatırlatan Bazancir, bunu bilimsel bir çalışmayla kayıt altına almayı amaçladıklarını anlattı.
Araştırma süresince yöre insanının çeşitli hastalıkların tedavisinde kullandıkları 34 bitki türü belirlediklerini dile getiren Bazancir, bölgedeki yerleşik halkla mülakatlar yaparak bitkilerin kullanım alanlarını tespit ettiklerini ifade etti.
Bazancir, çalışma süresince İnönü Üniversitesi Botanik bölümündeki öğretim üyeleri ve asistanlardan destek aldıklarını kaydetti.
Öğrenci Sevgi Yılmaz da projede kapsamında, köylülerle söyleşiler yaparak bitkileri belirlediklerini, bölgeler arasındaki kullanım farklarını dikkate aldıklarını söyledi. Kayıt altına aldıkları bitkilerin yöre halkı tarafından uzun yıllardan beri kullanılma olmasına da dikkat ettiklerini anlatan Yılmaz, şöyle konuştu:
``Farklı alanlarda farklı hastalıklar için kullanılan bitkilerin bilimsel olarak faydalı olduğunun kanıtlanmasını ve bunların literatürde bulunmasını istiyorduk. Özellikle bazı bitkiler zaman zaman kulaktan kulağa bazı rahatsızlıklara iyi geldiği yönünde söylentiler oluşuyor. Ancak bu bilgi bilimsel olarak desteklenmediği sürece belli bir bölgede sıkışıp kalıyor.``

``DOĞA ŞARTLARI İNSANLARI ALTERNATİF TIBBA YÖNLENDİRDİ``
Kırsalda yaşayan insanların bulundukları koşullar ve imkansızlıklara göre alternatif tıbba yöneldiklerini anlatan Yılmaz, çok uzun yıllar tedavi amaçlı kullandıkları bitkilerin belki de çok daha farklı alanlarda kullanılabileceğinin bilinmediğini kaydetti.
Yılmaz, şöyle devam etti:
``Çalışma alanı olarak belirlediğimiz bölge özellikle seçtiğimiz bir bölgeydi. Burası yakın bir geçmişe kadar ulaşımın neredeyse imkansız olduğu bir bölgedir. Bu nedenle insanlar süreç içerisinde hastalıklara kendi keşifleriyle buldukları çözümleri uyguladılar. Bitkiler her ne kadar gerçekte yöre halkına yarar sağladıysa da belli bir bölgede sıkışıp kaldı. Burada yaşayan insanlar, doğa şartlarına göre çözüm üretmek için belli bir arayışa girerek uzun yıllar bu bitkilerden şifa buldu ve halen de bulmaya devam ediyor. Hedefimiz keşfini yaptığımız bitkilerin bilimsel olarak faydaları ve alanlarını tespit etmek.``
Malatya Lisesi Proje Danışmanı ve biyoloji öğretmeni Vahap Suna, proje sahibi öğrencilerin büyük bir azimle çalıştığını, TÜBİTAK`ın bölge yarışmasına sunulan projenin birinci olmasına çok sevindiklerini kaydetti. Projenin Ankara`da sergilenmesi için öğrencilerin Ankara`ya davet edildiği ifade edildi.

KAYIT ALTINA ALINAN BİTKİLER
Liseli iki öğrenci tarafından keşfi yapılan ve kayıt altına alınan bitkilerin adları şöyle:
``Emzik otu, ebe gümeci, çivan perçemi, kırkbaş, sütleğen, kenger, kekik, mayasır otu, çakır dikeni, yemlik, dağçayı, papatya, hardal, iğde, nane, kuş burnu, böğürtlen, alıç, ısırgan otu, pıtrak, semiz otu, sığır kuyruğu, kuzu kulağı, kırkdamar, keven, ayrık otu, sinir otu, meşe, hasır otu, kiraz, erik, üzüm, ceviz, dut.``

Pazar, Kasım 22, 2009

HEP BİRLİKTE, ELELE YEREL TOHUMLARA SAHİP ÇIKALIM!
Böyle bir tohum torbanız olsa siz de sahiplenirdiniz yerel tohumları...
Sinek Sekiz Yayınlarını kaç kişi biliyor bilmem, kısa bir süre öncesine dek ben de tanımıyordum. Yayınevi olarak rastlamamış olmakta haklıyız bir bakıma, zira hiçbir kitabı henüz piyasaya çıkmamış bir yayınevi var karşımızda ( http://sineksekiz.wordpress.com/). Ama sıkı durun geliyor ekolojik kitaplar 2010'da...
- Permakültür’e Giriş Bill Mollison
- Şehirde Sürdürülebilir Yaşam Kılavuzu Scott Kellog & Stacy Pettigrew
- Ekoloji; Bir Cep Rehberi Ernest Callenbach
- Petrol değil Toprak Vandana Shiva
-
İyinin Yanında Vandana Shiva
- Slow Food Devrimi Carlo Petrini & Giggi Padovani
- Gıdanın ve Tohumun Geleceği için Manifestolar Vandana Shiva, Carlo Petrini, Michael Pollan
-
Ekoköyler Jonathan Dawson
Bu yayınevinin genç ve yaşından beklenmeyecek kadar bilgili, akıllı, gezgin bir de kurucusu var: İrem Çağıl. Hadi bir de güzelliğini ve köpek severliğini ekleyeyim. İşte yukarıda yayınladığım logo da onun eseri. Sitesini ziyaret ederseniz bu tohum kesesinin kağıda basabileceğiniz bir maketini indirebilir ve kullanmaya başlayabilirsiniz. İrem'in defterlerini de görün lütfen.

TOHUM AĞI TOPLANTISI
Türkiye Tohum Ağı Deneyim Paylaşımı ve Yön Belirleme Toplantısı 14-15 Kasım 2009'da Yalovada yapıldı. Farklı yerlerde benzer duygu ve düşünceleri uygulamaya çalışan 14 proje, kurum ve bireyler olarak ilk kez ortak bir hedefi uzun boylu tartışmak üzere toplandı. Türkiye’den ‘Başka bir Gıda Mümkün Girişimi’, ‘Boğatepe projesi’, ‘Buğday Derneği’, ‘Emanetçiler’, ‘İmece Evi’, ‘Meyve Mirası Çalışma Grubu’, ‘Meyvelitepe’, ‘Patika projesi’, ‘SGP/GEF Türkiye ofisi’, ‘Sinek Sekiz Yayınları’, ‘Slow Food Türkiye’ ile ‘Toprakana’ temsilcileri ve bağımsız kişiler; Fransa’dan ‘Çiftçiler Federasyonu’ ile Yunanistan’dan ‘Peliti grubu’ temsilcileri bir araya geldi.
Türkiye Tohum Ağı koordinasyonunu üstlenen Emanetçiler grubundan Tracy ve Arif Şen toplantının organizatörleriydi. Zeynep Bilgi Buluş'un hazırladığı toplantı özetine http://www.ntvmsnbc.com/id/25022399/ adresinden ulaşılabilir.
Bu toplantıda en çok akılda kalanları şöyle özetleyebiliriz:
“Politikaları değiştiremiyorsan, kendini değiştir.” Yunan Peliti Tohum Paylaşım Ağı lideri Panayotis Sainatoudis’in Türkiye’nin yeni gelişen Tohum Ağı’na verdiği mesajı buydu: “GDO, hibrit tohum, endüstriyel tarım kimyasalları ile mücadele edemediğin noktada, yaşam tarzını değiştir ve yerel tohumları bulmayı, ekmeyi, büyütmeyi, saklamayı, paylaşmayı öğren. Hem sen mutlu bir yaşam sür, hem doğa kazansın”. Buluşmanın gündeminde genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) karşı eylemler, tarımsal kimyasallarla mücadele, hukuk savaşları yoktu…“Kirlenen gıda sektörüne inat, doğa-dostu yerinde üretken yaşamlar için yerel tohumları kendin koru-kendini koru” fikri ağır bastı: “karanlıktan korkmak yerine, bir ışık yak” toplantının akıllarda kalan cümlesi oldu.
Benim diğer bir kazancım da toplantı sonrası Bilgi Buluş ve İrem Çağıl ile ziyaret ettiğimiz Karamürsel- Meyvelitepe ziyaretiydi. Bahçe turu, sohbet, edindiğim tohumlar ve dostlarla izniğe dönmek de cabası. Meyvelitepe blogunu bir süredir izliyor (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/) ve yaratıcı deneyimlerinden yararlanıyordum. Jale hanım ve İsmail beyi tanımaksa büyük bir keyifti. İremin sitesi ve yaratıcı tohum kesesi bir başka yazıya kalsın.
TOHUM AĞI TOPLANTISI
“Politikaları değiştiremiyorsan, kendini değiştir.” Yunan Peliti Tohum Paylaşım Ağı lideri Panayotis Sainatoudis’in Türkiye’nin yeni gelişen Tohum Ağı’na verdiği mesajı buydu: “GDO, hibrit tohum, endüstriyel tarım kimyasalları ile mücadele edemediğin noktada, yaşam tarzını değiştir ve yerel tohumları bulmayı, ekmeyi, büyütmeyi, saklamayı, paylaşmayı öğren. Hem sen mutlu bir yaşam sür, hem doğa kazansın”.
Türkiye’de yarınlara yerel ve köylü tohumlarını taşıma misyonu üstlenen Muğla’dan Kars’a çeşitli illerden 20 tohum dostu 14-15 Kasım’da Yalova’da buluştu. Aralarında, Meyve Mirası Grubu, İmece Evi, Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği, Emanetçiler Derneği, Başka bir Gıda Mümkün Girişimi’nin olduğu 10 sivil toplum örgütü temsilcisi, bir adil organik gıda ticaret şirketi, bir yayınevi, avukatlar, küçük çiftçiler ve gönüllülerin buluşmasına, Yunanistan Peliti Tohum Paylaşım Ağı ve Fransız Küçük Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’ndan katılımcılar katkı verdi. Buluşmanın gündeminde genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) karşı eylemler, tarımsal kimyasallarla mücadele, hukuk savaşları yoktu…“Kirlenen gıda sektörüne inat, doğa-dostu yerinde üretken yaşamlar için yerel tohumları kendin koru-kendini koru” fikri ağır bastı: “karanlıktan korkmak yerine, bir ışık yak” toplantının akıllarda kalan cümlesi oldu.

Etnobotanik Atelyesi 31 Ekim- 1 Kasım 2009
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi- İstanbul
2001-2004 yıllarında Türkiye Bilimler Akademisi Türkiye Kültür Envanteri kapsamında gerçekleştirdiğim etnobotanik konulu atelye çalışmalarını uzun bir aradan sonra NGBB'de başlattık. Bu iki günlük atelyeyi NGBB sitesinde ve sistematik botanikçilerin internet grubunda duyurduk sadece ve hiç beklemediğimiz yoğun bir ilgiyle karşılaştık. NGBB eğitim odasının kapasitesini biraz zorlayan bir katılım oldu ve 35 kişi ile 2 gün boyunca bu alandaki yeni bilgileri paylaştık. Çanakkale, Konya, Ankara, Balıkesir, Eskişehir, Artvin, Kars, Manisa, Sakarya, Samsun ve Muğla'dan çoğu biyoloji ağırlıklı katılımcılar arasında öğrenciler çoğunluktaydı. Selçuk Üniversitesi'nden Yard. Doç. Osman Tugay da 2 kısa sunumla bize Nevşehir'de yaptıkları son çalışmalarından örnekler verdi. Prof. Dr. Tuna Ekim, Türkiye'de Botanik alanındaki gelişmeleri sundu ve katılımcılara belgelerini dağıttı. Bu atelyeyi daha farklı dallarda katılımcılarla Mayıs ayında tekrarlama kararı aldık. Program ve tarih için Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi web sitesinde etkinlikler takvimine (http://www.ngbb.gen.tr/) bakılabilir.


V. ULUSLARARASI ETNOBOTANİK TOPLANTISI- Bariloche, Arjantin
20-24 Eylül 2009
2005'de Istanbul'da düzenlediğimiz IV. toplantıda bir sonraki kongrenin Arjantin'de yapılması kararlaştırılmıştı. Dört yıl hızla geçti ve çok uzak, neredeyse sanal sandığımız Patagonya'da Bariloche kasabasında düzenlendi beşinci kongre. Konusu Gelenekler ve Değişimler idi. İstanbul kongresine başkanlık eden Prof. Dr. K.Hüsnü Can Başer ve sekreterya görevini üstlenen ben açılış seremonisinde kürsüdeydik diğer 2 meslekdaşımızla.
370in üzerinde katılımcı, dört gün boyunca üç salon ve galeride yaptıkları çalışmaları sundular sözlü bildiriler ve posterlerle. Bu yılki toplantıda İngilizce ve İspanyolca resmi diller olarak kabul edildiğinden katılımcıların % 87'si İspanyolca konuşan ülkelerdendi. Arjantin'in (219) yanı sıra Brezilya (35), İspanya (23), Meksika (20), Venezuela (13), Kolombiya (11) en çok katılımcıyla temsil edilen ülkelerdi. Diğer 46 katılımcı da Avrupa ve Kuzey Amerikadan gelmişlerdi. Birçok sunum İspanyolca yapıldıysa da genellikle power point sunumlar İngilizceydi ve tartışmalarda çeviri yapılmasi sağlandı. Hüsnü Bey, Türkiyenin yenen bitkileri konulu bir plenary sunum yaptı, benim sözlü sunum yaptığım panel, arkeoloji- etnobotanik bağlantılıydı: Recent research in post-harvest traditions in human prehistory: Old and New World palaeoethnobotanical approaches to linking the archaeology and ethnobotany of plant processing. Sunumum ise keten yağı (beziryağı) üretimi ve tüketimiyle ilgiliydi. 2008'de İnebolu'da bulduğumuz çalışan bir bezirhane ile bu alanda yaptığım önceki çalışmaların eksikliği kısmen tamamlanmıştı. Bu yeni verileri ilk kez uluslararası bir ortamda paylaşıp yorumlama olanağı buldum.
Kongrenin tüm sunumlarıyla ilgili özetlere ve programa http://www.iceb2009.com.ar/en adresinden ulaşılabilir. Bundan sonraki kongre 2013'de Güney Afrika'da Grahamstown'da Rhodes Üniversitesi'nin ev sahipliğinde gerçekleşecek.

Çarşamba, Ağustos 26, 2009



İZNİK'ten MERHABA
Uzun zamandır yazmama nedenim etnobotanik alanında yeni bilgiler, veriler olmaması değil yaşamımdaki değişikliklerdi. Ekim 2008'de yıllardır özlemini çektiğim adımı atarak İstanbul'dan İznik'e taşındım. Halkın bitki bilgisini, bilgeliğini İstanbul'dan Anadolu'ya seyahat ederek değil, tarımla uğraşan bir kırsal alanda birebir yaşayarak derlemek, toprağa yakın yaşamak istiyordum nicedir. Bu isteğim gerçek oldu, darısı diğer düş kuranların başına. Düşler kuralım hangi yaşta olursa olsun, kuralım ki düzene, alışkanlıklara, rahatlığın çağrısına ve bilinmeyenden duyduğumuz korkulara yenik düşmeyelim. Şikayet etmeden, doğayla uyumlu, saygılı bir yaşam sürdürelim.

İznik olağanüstü bir tarihsel geçmişe, verimli bir toprağa sahip, suyu bol, doğa güzellikleri açısından zengin bir küçük kasaba. Burada işini iyi yapmaya çalışan, bilgisini, emeğini güleryüzle paylaşan güzel dostlar da edindim, Nursan ve Adil Can çifti sadece çini konusundaki bilgi ve güzelim ürünlerini paylaşmakla kalmadılar, kantaron yağının tıbbi kullanımı konusunda mucizeler yarattığını gösterdiler bana gelir gelmez. Köpeğimin geçirdiği ameliyat sonrasında bana dostları için şişeledikleri ve herkese cömertçe sundukları kantaron yağından verdiler. Ameliyat yarasını da, diğer yara ve kesikleri de nasıl hızla iyileştirdiğine bir kez daha tanık oldum. Etnobotanik konusunda bana bilgi veren herkes sağ olsun, yenen otları artık bahçemden toplayabiliyorum. Sebzemi, meyvemi bahçem sağlıyor, ilaçsız, gübresiz hem de.

Olumsuzluklar yok değil tabii ki, İznik bir cennet ama zehirli bir cennet ne yazık ki. Tarımsal ürünlerin daha iri, kurtsuz, çürüksüz, gösterişli ve bol olması çeşitli zehirler sayesinde gerçekleşiyor. Pazardan aldığımız, dalında görüp hayran kaldığımız tüm ürünler bu yoğun ilaçlamalardan nasibini almış durumda. Kısacası İznikte Türkiye'nin pek çok yerinde olduğu gibi organik tarım henüz başlamamış, başlaması için herhangi bir çaba da yok ufukta. Meyvelere, sebzelere sürekli ilaç püskürtülüyor, bu ilaçların zamanlaması, miktarı ve satıştan ne kadar öncesine dek ilaçlama yapıldığı bir denetime tabi değil.
Zemin suyunu, gölü, dereleri kullanıyoruz sulamada. Pompalar sürekli gölden su çekiyor, tarımda kullanılan zehirler, atıklar, topraktan yeraltı sularına, derelere ve tabii ki göle karışıyor. Balıklar, arılar, kuşlar, böcekler, yılanlar da bu zehirden nasibini alıyor, giderek azalıyor. Artık kasabada, köylerde arıcılık yapan çok az, herkes arılarını dağa, yakın yaylalara çıkarıyor. Benim de 3 kovanım var Aziz Ersöz'den aldığım, kendi bahçemde ilaç kullanmasam da çevre bahçelerdeki ilaçlamalardan nasibini aldı arılar, kovanların önünde birkaç santimlik bir ölü arı tabakası var. Aziz amca dağa götürmeyi önerdi kendisininkilerle birlikte, reddettim, bu bahçenin döllenmesi için benim onlara ihtiyacım var, onlar için belki son sığınaklardan biri de bu bahçe. 9 dönümün hükmü okunmaz belki bunca zehir deryasında ama bu bir adım olabilir mi göreceğiz hep birlikte.

Yerel meyve çeşitleri konusunda Muğla'da başlattığımız, halen Esin Işın'ın sürdürdüğü çalışmaları ben de kendimce İznik'te uygulamaya ve bilgi, aşı, çubuk derlemeye başladım. Müşküle köyünden adını alan, Ekimde olgunlaşan, bal renginde ve çilli Müşküle üzümlerinden 7 çelik diktim geçen Ekim ayında, 6 sı tuttu. Baharda yeşerdiklerini gördüğümde tuttu diye sevinirken bahçıvan İsmail 'hemen sevinme, Ağustos geçmeden tuttu diyemezsin'' dedi. Eh, Ağustos sonuna geldiğimize göre artık tuttuklarını söyleyebilirim. Üç çeşit de armut aşılandı Adnan Özgüler tarafından bahçedeki 3 ayva ağacına: Bahri Bey armudu tutmadı, Akçe armutla Deveci ise tuttu gibi. Çarşamba Pazarına bahçesinden ürün getiren kadınlar daha pek çok yerel çeşidin yaşadığının göstergesi, ancak bu konudaki derlemeleri ancak köylerde birebir ağaçları görüp ürünleri tattığım zaman paylaşabileceğim.
İznikte öğrendiklerimi de bundan sonra bu blogda yazacağım.