Çarşamba, Aralık 15, 2010

27-28 Kasım 2010
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'nde 3. Etnobotanik Atölyesi

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'nde Etnobotanik atölyelerinin 3. sünü gerçekleştirdik. Bu kez 20 kişi katıldı. Öğrenciler yine ağırlıktaydı ve özellikle Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nden sekiz katılımcı vardı. Ancak mimar, avukat, peyzaj mimarı ve ziraatçilerin de katılması beni çok sevindirdi. Yeşil Adımlar Derneği'nden Gülru Hotinli, biyolojik çeşitlilikle ilgili yasalar, yönetmelikler konusunda bir sunum yaptı. Herbaryum tekniklerinde NGBB herbaryum çalışanı Burçin Çıngay uygulamalı bir sunum hazırlamıştı. Mehtap Öztekin de Call for papers for a peer-reviewed Special Issue of the NGBB de yenilebilir bitkiler koleksiyonunu nasıl oluşturduklarını anlattı. Tuna Ekim hocamız da hem 'Türkiye'de son 30 yılda botanik bilimindeki gelişmeler' konulu bir sunum yaptı, hem de katılımcılara belgelerini tek tek verdi. Tüm katılımcılar da kendi yörelerinde kültürel önemi olan bir bitkiyi tanıtarak eğitim sürecine katkı sağladılar. Etnobotanik bunun neresinde? uygulaması böylece gerçekleşti. Havanın açık olmasından yararlanarak botanik bahçesinin tıbbi bitkiler koleksiyonunu gezerek kendi kullandığımız bitkilere ilişkin kısa bir alan çalışması gerçekleştirdik, bunun nasıl sayısal bir veriye dönüştürülebileceğini gördük. İki günde etnobotanik gibi çok kapsamlı bir konuda tüm alanları kapsayamasak da genel hatlarıyla etnobotaniğin ne olup ne olmadığını, Türkiye'de bu alanda yapılan çalışmaları, eksiklerimizi, yayınları, alan tekniklerini tartıştık. Katılan ve katkı sunan herkese en içten teşekkürlerimle.

Çarşamba, Ekim 06, 2010

14-20 Eylül 2010 Kars -Etnoekoloji Kursu
Kuzey Doğa Derneği öncülüğünde Dr. Gary Martin, Doç. Dr. Çağan Şekercioğlu ve Dr. Füsun Ertuğ tarafından Kars'ta düzenlenen etnoekolojik metodlar kursuna Türkiye'den 10, Tacikistan'dan 4 ve Kırgızistan'dan 5 'öğrenci' katıldı. Gerçekte katılımcıların çoğu alan deneyimi olan, kendilerini daha da geliştirmek isteyen bilim insanlarıydı. Bu kurs, alışılageldiği gibi zamana karşı yarışan kurslardan olmadı. Gary'nin 'slow' felsefesiyle uyumlu esnek bir program içeriğiyle, paylaşımcı, keyifli ve öğretici bir hafta geçirdik.

Anadolu Kültür Vakfı, Christensen Fund, Kafkas Üniversitesi ve Kars Belediyesi'nin katkılarıyla Namık Kemal Kültür Evi'nde gerçekleştirilen ve bir hafta süren kursta etnobotanik ağırlıklı yöntemler tartışıldı, uygulama çalışmaları yapıldı, gerçekleştirilmiş olan projeler sunuldu ve tartışıldı. Kurs süresince ders araları, katılımcıların kendi yörelerinden getirdikleri bitkisel gıdalar ve bitki çaylarına eşlik eden sohbetlerle zenginleşti.

Son gün Namık Kemal Evi'nde gerçekleştirilen sergide paylaşılan gıdalar, resimler, el sanatları ürünleri sergilendi, sonra da hepsi paylaşıldı. Çevre gezilerinde Selim ilçesinde bir baharatçı- şifacı ile sohbet, Sarıkamışlı arıcılarla ilgili gözlem yapıldı ve Kuyucuk köyünde kabılca tarımına ilişkin bilgiler derlendi. Bir haftalık kursta herkes yeni dostluklar geliştirdi, bilgilerini yeniledi, tazeledi. Kursun tüm katılımcılarına yeni projelerinde motivasyon sağlaması, daha sistematik, çok disiplinli çalışmalara öncü olması en büyük dileğim.
Cagan Sekercioglunun paylastıgı fotografları görmek isterseniz: http://picasaweb.google.com/cagan1/2010KarsKuzeyDogaEthnobotanyCourseGaryMartinFusunErtug?authkey=Gv1sRgCPaxiqGz__n2FA#

Pazartesi, Haziran 07, 2010

5. Avrupa Tohum Toplantısı
25-27 Mart 2010 tarihleri arasında Avrupa tohum ağının 160 temsilcisi
Avusturya, Graz'da 5. Avrupa Tohum Toplantısı "Çeşitliliği
Özgürleştirelim!" diyerek toplandı. Toplantıda yirmiden fazla ülkeden
bitki çeşitliliğinin korunması, kullanımı ve dağıtılması üzerine
çalışan grup, sivil toplum örgütü, bahçıvan, ıslahçı, erkek ve kadın
çiftçi bir araya geldi.
Deklarasyonu yayan İmece evine ve yazıyı paylaşan Prof. Dr. Neşet Arslan 'a teşekkürler.

Graz Deklarasyonu: Çeşitlilik için Özgürlük

Her insan açlık çekmeden ve uygun şekilde beslenerek yaşama hakkına
sahiptir. Bu insan hakkı, verimli kaynaklara, özellikle tohuma erişme
hakkını kapsar.
Uzun dönemde, Gıda Egemenliği sadece yerele adapte edilmiş türler ve
kolektif bakıma dayanan ve bu çeşitliliği geliştiren kültürel bakımdan
zengin, ekolojik gıda üretimiyle sağlanacaktır.
Binlerce yıldır, dünyanın her yerinden insanlar, hayvan ve bitkisel
ürün çeşitliliği yaratmakta. Bu biyokültürel çeşitlilik gezegenimizde
karşılıklılığa dayanan bir süreç olarak insan ve doğa arasında, birçok
yerelde, göçebe çobanların hayvanlarını otlatmasıyla ve uzun bir
süreçte ortaya çıktı. Dünyadaki tüm insanların ve toplulukların temel
ihtiyacı olan ekmeğimiz ve gıda egemenliği için biyokültürel
çeşitlilik temeldir. İnsanın gıdaya erişim hakkı açısından temel
noktadır ve herkese ait olarak, kamu yararına kalmalıdır.
Biz çiftçilerin kendi hasatlarından tohum sağlama, çoğaltma ve dağıtma
haklarını savunuyoruz.
Çiftçi Hakları [¹] hakettiği saygıyı görmemektedir ve Avrupa tohum
mevzuatındaki yeni revizyonlar nedeniyle bu saygı daha da azaltılma
riskiyle ciddi bir şekilde karşı karşıya kalmıştır.
Uluslararası ticari tohum pazarının %67'sini halihazırda kontrol eden
on şirket, karlarını artırmak ve endüstriyel çeşitlerini dünyaya zorla
kabul ettirmek için kendi fikri mülkiyet haklarının genişletilmesini
talep etmekte. Yeniden ekilebilen çeşitler sistematik olarak pazardan
dışlanımakta. Ancak, gelecekte dünyayı en iyi şekilde besleyebilecek
türler bu şirketlerin ürünleri değil. Yerel düzeyde adapte edilmiş
türleri de kapsayan zengin çeşitliliğe sahip küçük çiftçilik
uygulamalarına ihtiyacımız var.[²]
Hatırlatırız ki; dünyadaki kadın ve erkek çiftçilerin dörtte üçü kendi
tohumlarını üretir, takas eder ve satar.
Buna rağmen Avrupa kanunları hala bu ata yadigarı ve bölgesel
çeşitleri, kontrol edilebilecek düzeyde küçük bir konuma çekmeye
çalışıyor.
Hayvan ve bitkilerdeki patentlerin, özellikleri ve genlerinin yanında,
bitki ve hayvan türlerinin ıslah yöntemlerinin patentlenmesinin
istisnasız yasaklanmasını ve şirketlerin biyoçeşitliliği kontrol
etmesinin engellenmesini talep ediyoruz. Dünya gıda üretimini sağlayan
kuruluşların sürekli yağmalanması durdurulmalı.
Avrupa gıda, ticaret ve tarım politikalarında köklü bir değişimin
yanısıra çiftçi haklarının Birleşmiş Milletler Uluslararası Tohum
Antlaşması'nda belirtildiği gibi uygulanmasıyla gerçek anlamda bir
değişim mümkün olacaktır.

Taleplerimiz:
* Kendi hasadımızdan tohum çıkarma, yeniden ekme, dağıtma ve satma
hakkı
* Yeniden ekilebilen (üretilebilen) çeşitleri muhafaza eden ve
yetiştirenleri destekleyerek tüm bölgelerde çeşitliliğin
geliştirilmesi
* Tarımda genetik değişim teknolojilerinin yasaklanması
* Hayvan ve bitkilerdeki patentlerin, özellikleri ve genlerinin
yanında bitki ve hayvan türlerinin ıslah yöntemlerinin
patentlenmesinin istisnasız yasaklanması
* Enerji yoğun endüstriyel üretim ve monokültür yerine biyoçeşitliliği
ve ekolojik üretimi destekleyen yeni bir tarımsal politika

Bu talepler Üye Devletler ve Avrupalı Kurumlara yöneltilmiştir.
5. Avrupa Tohum Ağı Toplantısı katılımcıları, Graz, Mart 2010
"Çiftçi Hakları" olarak belirtilen tanım içerisine bahçıvanları ve
bir şekilde toprağı ekip biçen herkesi dahil ediyoruz.
² IAASTD (Kalkınma için Tarımın, Bilimin ve Teknolojinin Uluslararası
Değerlendirmesi) raporunun sonucu
29-30 Mayıs 2010 Etnobotanik Kursu
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'nde gerçekleştirilen kursa 9'u kayıtlı 14 izleyici katıldı. Geçen kursun aksine sıcak ve güneşli iki günün büyük bölümünü kütüphanede sunumları izleyerek geçiren katılımcılar NGBB'yi gezerek bir soluk aldı. Hafta sonunu bu kursta geçirmeye değip değmediğini katılanlara sorun. Ben özellikle sunumlarıyla programa büyük katkı sağlayan Dr. Rıdvan Polat'a, Dr. Ayşe Mine Özkan & Gülru Hotinli'ye ve Dr. Ernaz Altundağ'a teşekkür ediyorum. Datça'dan incir döllemesinde yararlanılan Bova- Gova uygulamasını getiren Elisabeth Tüzün'e de çok teşekkürler. Bu uygulama bize doğadan yararlanmanın bilmediğimiz daha pek çok yönü olduğunu anımsatması açısından da önemliydi. Katılan kimi öğrenciler yüksek lisans ya da doktora aşamasında, alan çalışmasına başlamak üzereydi, hepsine alanda başarılar diliyorum. Umarım bir sonraki kursta onlar da alan çalışma deneyimleriyle kursa katkı sağlarlar. Program ise aşağıda...

ETNOBOTANİK ATELYESİ 2010

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB), Kütüphane Binası

Dr. Füsun Ertuğ

Program:

29 Mayıs 2010 Cumartesi

10:00-11:00 Sunum 1: Bir kültür değeri olarak etnobotanik. Etnobotanik nedir?

11:15-12:30 Katılımcıların kendilerini tanıtımı, nerede, nasıl, ne amaçla etnobotanik araştırması yapmak istediklerini anlatmaları. Daha önce bu alanda araştırma yapanların nerede, ne süre çalıştıklarını, nerede yayınlayabildiklerini, kısaca karşılaştıkları sorunları aktarmaları.

12:30-13:30 Öğle yemeği (NG Botanik Bahçesinde kısa bir tur)

13:30-15:00 Sunum 2: Alan Araştırma Tekniklerine genel bir bakış.

15:00-15:30 çay molası

15:3016:00 Dr. Rıdvan Polat- ‘Havran ve Burhaniye’de Etnobotanik Çalışmalar’ konulu sunum.

16:30-17:30 Sorular, düşünce ve öneriler.

30 Mayıs 2010 Pazar

9:30-10:30 Sunum 3: Türkiye’de etnobotanik ve Kızılkaya-Aksaray, Bodrum-Muğla ve Buldan-Denizli etnobotanik araştırmaları. Yöntemler, bulgular, saydam gösterisi.

10:30- 11:30 Botanikçi olmayanlar için bitki presleme teknikleri, NGBB Herbaryumunu ziyaret. Herbaryum sorumlusu Salih Kanoğlu sunumu.

11:30-11:45 Çay molası

11:45- 12:30 Buldan’da Bitkiler ve Yaşam konulu eğitim filmi.

12:30-13:30 Öğle yemeği (Türkiye’de ve dünyada Etnobotanik konulu yayınlardan seçmeler- Kütüphanede sergi)

13:30-14:00 Doç. Dr. Ayşe Mine Özkan& Gülru Hotinli: ‘Küre Dağları’nda Kadim Bilgi’nin Peşinde’ konulu ortak sunum.

14:00- 15:00: Sunum 4: Bir etnobotanik yayında olması gereken unsurlar. Toplanan verileri değerlendirme konusunda deneyimler, yaklaşımlar.

15:00-15.30 Çay molası

15.30-16:00 Yard. Doç.Dr. Ernaz Altundağ: ‘Iğdır'da Bitkilerle Yaşama

Genel Bir Bakış’ konulu sunum.

16:00 -18:00 Uygulama*-Tartışma-Değerlendirme.

*Uygulama: Katılımcılarin her biri kendi yörelerinden getirecekleri bir bitki, bir yemek, bir içecek ya da bitkilere ilişkin bir tarifi resimle, yazıyla, filmle ya da diledikleri şekilde 5-10 dakikayi geçmeyecek bir şekilde sunacaklar.

Çarşamba, Nisan 21, 2010












DIGITAL ATLAS OF ECONOMIC PLANTS YAYIMLANDI

Yaklaşık 4000 ekonomik bitki türüne ilişkin 10,000 i aşkın çok kaliteli fotoğraf içeren bitki atlası Hollanda Rijks Üniversitesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü desteğiyle basıldı. R.T.J. Cappers, R. Neef ve R.M. Bekker tarafından hazırlanan Ekonomik Bitkiler Atlası Ocak 2010'da yayımlandı. 2000 sayfayı aşkın üç cildin giriş ve sözlük bölümleri ile web sitesi İngilizce, Almanca ve Hollandaca. Indekste Latince bilimsel adlarının yanı sıra, İngilizce, Almanca, Hollandaca, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Türkçe, Pinyin (Çince), Hintçe, Sanskrit ve Malayalam dillerinde bitki adları da eklenmiş. Türkçe bitki indeksi, Rene Cappers'in önerisiyle tarafımdan hazırlandı, bitkilerin yaygın adlarından üçü seçilerek birbirine göndermeli olarak verildi. Listeyi yayından önce dikkatle gözden geçiren Tuna Ekim hocama tekrar teşekkür ederim.

http://www.plantatlas.eu/ea.php

Asya'nın ılıman iklim kuşağı 1568 taxa (48%), Avrupa (1016 taxa, 31%), Afrika (959 taxa, 29%), tropik Asya (789 taxa, 24%), Kuzey Amerika ( 644 taxa, 20%), Güney Amerika (529 taxa, 16%), Avustralya-Asya (318 taxa, 10%) ve Pasifik (66 taxa, 2%) ile temsil edilmekte. Seçimler J.H. Wiersema & B. León (1999) World Economic Plants, A Standard Reference'a göre yapıldı. Çok değişik uzmanlıklara hitab eden yayının özellikle taksonomi, ekoloji, farmakoloji, tohum testi, etnobotanik, arkeobotanik, tarım ve bahçecilik, biyoteknoloji, gıda, ticaret, CITES uygulamaları, bitki koruma, yayılmacı bitkiler, biyo çeşitlilik konularıyla ilişkili çalışanlara yolgösterici olması hedeflenmiş. Daha fazla bilgi web sitesinden öğrenilebilir. Fiyatı: € 325.-

Pazar, Nisan 18, 2010

PELİTİ GRUBU TOHUM TAKASI FESTİVALİ
10 Nisan 2010 Paranesti- Yunanistan

9 Nisan Cuma sabahı Tohum Ağı grubundan Tracy Lord Şen, Berin Ertürk, Tamay Açıkel ve Alev Çağlar ile Esenlerde buluştuk. Metro Seyahat'in Crazy Holidays Otobüsüyle İskeçe'ye (Xanti) hareket ettik. Akşamüstü İskeçeden trenle Paranesti'ye gittik. İstasyonda bizi karşıladılar ve kalacağımız köye götürdüler. Gerçekte köyde değil, çevre eğitimi çalışmaları için ayrılmış bir misafirhanede konuk edildik. Bahce icinde tek katlı yirmi kadar ev ve bir idare binasından oluşan bir merkezdi burası. İdare binasında yüze yakin kişi toplanmıştı, kimi akşam yemeğini yerken kimi yan salonda tohumları torbalıyordu. Biz de birseyler yedik ve getirdiğimiz tohumları, diğer gönüllülerle zarflara yerleştirdik. Tohumların kimlik bilgileri, adı, geldiği yer ve ne tohumu olduğu, varsa Latincesi Yunanca olarak printerde altı yapışkanlı etiketlere basıldı ve zarfları bunlarla kapattık. Bu işte herkes elbirliği ediyor ve tohumlar birer kaşıkla zarflara konurken tohum konulu sohbetler oluyordu. Çoğu tohumlar zaten ertesi gün için çoktan zarflanmış, kasalara yerleştirilmişti. Bizim getirdiklerimiz de bir kasaya kondu. Orada toplananlar arasında 1960larda İstanbuldan göçmüş Rumlar da, ataları 1922 de Anadoludan mübadeleyle gidenler de vardı. Sohbetler tohum takasıyla mühürlendi. Bu tohumlar kimin? sorusu cevap vermesi zor bir soruydu.

Ertesi sabah kahvaltıdan sonra yürüyerek yakındaki festival alanına gittik. Henüz üzerinde bir ev ya da bahçe olmayan, etrafı çitle çevrili genişçe alanda standlar kurulmuş, kazanlar altına ateşler yakılmış, iskemleler dizilmişti. Peliti grubu 9 yildir bir manastır bahçesinde sürdürdüğü yerel tohum takası şenliğini 10. yılında kendi arazisind yapıyordu. Gittigimizde henüz az kişi vardı, Zoe bize çevreyi gezdirdi. İlk iş geldiğimiz yerleri haritada raptiyeledik ve bir iplikle Paranestiye bağladık. Gönüllüler bir düzen içinde kendilerine verilen işleri paylaşmıştı. Kasalar içinde tohumlar, fideler standlara yerleştirilmiş, altlarına geldikleri yer adlari yazılmıştı. Bize de kasamızın durduğu masayı gösterdiler. Bu alan kordonlarla çevrelenmişti ve takasın başlayacağı saat 2 ye dek sadece görevliler girdi. 11'e doğru aileler çoluk, çocuk gelmeye başladı, gelenlerin çoğu da ellerinde asma çubukları, kasalar içinde fideler, torbalarla tohumlarını beraberlerinde getirmekteydi. Çocuklar kendileri için ayrılmış tenteli alanda masalara konulmuş suluboyalar ve kuruboya kalemleriyle kağıtlara resimler yapıyor, girişe yerleştirilmiş at ve eşekleri seviyordu. Pek çok kişi köpekleriyle, çocuklarıyla gelmişti. Alanda siyah cübbeleriyle rahibeler ve rahipler de vardı. Saat 11de konuşmalar iki dakikalık barış için saygı duruşu ile başladı, isteyen iskemlelere oturarak, isteyen çayıra uzanarak dinledi konuşmaları. Açılışı Peliti grubunun (Yunanca Peliti, Türkçe pelit, meşe palamutu) kurucusu Panagiotis Sainatoudis yaptı, onu bir tarım profesörü, bir arkeobotanikçi (Tania Soultana Valamoti) ve diğer konuşmacılar izledi. Kısmen özet olarak çeviri yapıldı bizlere de ingilizce bilenler tarafından, ancak açıkçası konuşmaları dikkatle dinleyenleri izlemek de hoştu. Konuşmaları bire bir anlamasak da gönüller birdi. Saat 13:00 de Tohum Ağı adına Tracy, Meyve Mirası adına ben ve çiftçi olarak Berin beşer dakika kadar İngilizce konuştuk ve konuşmalarımız Yunancaya çevrildi. Gelemeyen arkadaşların selamları, iyi dilekleri iletildi, barış dilekleri yinelendi. Sonra yemek ve tohum takası başladı. Takas gerçek bir kaos oldu bütün çabalara karşın. Kimisi özenle etiketi okuyarak ekmeye niyetlendiği tohumu seçerken, kimisi ne denk gelirse aldı. Genelde talan şeklinde değildi, ancak kalabalık ve karışıktı. Bizim standda tohumlar bitince ben de diğer masalara doğru kalabalığa karıştım, iki asma çubuğu, susam, bal kabağı, kabak çekirdeği, bamya ve karpuz tohumu aldım. İstediklerim bunlar değildi ama kimi üreticisi tarafından verildi, reddedemedim, kimisini ise ben aldım, sonradan ne olduğunu anlayabildim. Tam misafir umduğunu değil, bulduğunu hesabıydı. Tohumlar, fideler, çelikler tükenirken bu kez yemek sıralarına girdik. Kazanlardaki kuru fasulye, nohut ve mercimek dışında zeytin, peynir, salata, haşlanmış yumurta ve zeytinyağlı yemekler ile börek servisi de yapılmaktaydı. Tüm bu yemekler gönüllülerden gelen bağışlarla sağlanmıştı. Akşamüstü oyunlar oynandı, halaylar çekildi. Bir iki saat dinlendikten sonra akşam tekrar idare binasında toplandık, yemek sonrası tek tek herkesin görüşünün sorulduğu bir değerlendirme toplantısı yapıldı. Orada bulunanlar arasında İngiltere'den, Avusturya'dan, İtalya'dan gelen konuklar, Türkiyeden bizler ve çok sayıda gönüllü vardı. Bu gönüllü kişiler yemeklerin hazırlanışından bulaşıkların yıkanmasına, standların, tohumların hazırlanmasına ve göremediğimiz yüzlerce ayrıntıya koşmuş, aylarca hazırlanmıştı bu organizasyon için. Ama sonuçta takasta yaşanan düzensizlik dışında herkes inandığı bir işe koşmanın, bahçesine ekebileceği yeni tohumlar bulmanın, dostluklar kurmanın keyfi içindeydi. Herkesin birbirine içtenlikle teşekkür ettiği, duygulu anların yaşandığı, esprilerin, şakaların yapıldığı dostça bir ortamda geçti bu değerlendirme. El ele tutuşarak bir halka oluşturuldu en son ve yine barış için bir sessizlik sağlandı, bir şarkıya başladı sonra biri, daha sonra dağıldı herkes. Ertesi sabah dönüş yolculuğuna koyulduk, her durakta yeni dostlar edinip bol bol Türkçe konuşarak, güzel anılar ve tohumlarla evlerimize döndük.

Cumartesi, Nisan 17, 2010


XIII. OPTIMA TOPLANTISI
22-26 Mart 2010 ANTALYA

Akdeniz ülkelerinden 200 botanikçi Prof. Dr. Tuna Ekim tarafından düzenlenen OPTIMA kongresi için Antalya'da toplandı. Kongrede 55 sözlü bildiri yanında (11'i Türkiyeden) 146 poster bildiri sunuldu, son çalışmalar paylaşıldı. Nurhan Atasoy açılışta Osmanlı Bahçeleri üzerine nefis bir sunum yaptı. Fatih Orbay ve Dr. Ali Bilginer'in doğa belgesel ve fotoğraflarıysa büyüleyiciydi. Gembos Yaylası'na yapılan gezide kardelen, çiğdem, müşkürüm ve anemon gibi geofitleri yerinde gördük, fotoğrafladık. Etnobotanik konusundaki gelişmeler de bir tek benim sunumumla sınırlı kalmadı. Bu alanda yeni çalışmalar posterlerde kendini gösterdi.
Balıkesir Üniversitesi'nden Rıdvan Polat 2010'da tamamladığı etnobotanik konusundaki doktorasının bir bölümünü Fatih Satıl ile hazırladıkları posterde sundu. Havran ve Burhaniye ilçelerinde halkın kullandığı doğal bitkilerin yanı sıra kültüre alınmış bitkileri de çalışma kapsamına alan Dr. Polat, tarımsal biyoçeşitlilik alanında ilk çalışmalardan birine imza atmış oldu.
Yine Balıkesir yöresinden Mihriban Ahıskalı ve Çiğdem Arı'nın Selami Selvi danışmanlığında hazırladığı Ayvacık'ta bir köyde kışın yenen bitkiler konulu çalışma da çok ilgi gördü. Altınoluk Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Meslek Yüksek Okulu'nda öğrenci olan bu iki genç kadın yaşadıkları köyün bilge kadınlarının bilgilerini aktararak kültürel geleneğin sürekliliğini gösterdiler.
Etnobotanik alanında sunum yapmamakla birlikte, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde yeni tamamladığı etnobotanik konulu doktora çalışmasıyla Dr. Ernaz Altundağ benim için bu kongrenin yıldızlarındandı. Memleketi olan Iğdır'da bir doktora çalışmasının sınırlarını zorlayarak gerçekleştirdiği çalışmaya kısaca bakmak bile nefesimi kesti. Saptadığı kullanımların çoğu literatüre ilk kez girecek, ayrıca bulgularını sadece Doğu Anadolu'daki çalışmalarla değil Türkiye'de yapılmış pek çok çalışmayla kıyaslayarak sıkı bir analize de girişmiş. Tezinin yayınlanmasını heyecanla bekliyorum.

Çarşamba, Şubat 03, 2010

Ayva Murabbası ya da Kydonopasto
Ayva ile reçel, marmelat ve jöle dışında neler yapılabileceğini araştırırken Yunanlı arkadaşım Sultana Valamoti'nin yolladığı Kydonopasto'yu yedim ve yolladığı tarifi de denedim. Daha sonra Mary Işın'ın Gülbeşeker kitabında (2008: 202) anlattığı ayva murabbası ya da ayva köfteri ile çok benzer olduğunu farkettim. Lokuma da benzeyen bu şekerleme kahve ile çok güzel gidiyor ve her iki kültürde benzer tatlara da çok iyi bir örnek.

Ayvalar ayıklanıp soyulur ve sert kısımları temizlenir. Dilimlenip ya da rendelenip haşlandıktan sonra iyice ezerek soğumaya bırakılır. Bir tencereye bir ölçü şekere bir ölçü püre haline getirilmiş ayva konularak sürekli karıştırılarak kaynatılır. Yaklaşık 40 dakika-bir saat kadar karıştırıldıktan ve rengi kırmızıya döndükten sonra, karışımın kenarları tencereden ayrılmaya başladığında bir tepsiye (pişirme kağıdı yayılırsa daha kolay ayrılıyor) dökülür. Ayıklanmış bademler birkaç santim arayla yerleştirilir ve kurumaya bırakılır. Benimki mevsim nedeniyle birkaç günde kurudu, güneşte üzeri bir tülbentle örtülerek bırakılabilirse bir ya da iki günde kurur sanıyorum. Sonra da bademler ortada kalacak şekilde baklava dilimi şeklinde kesilir ve pudra şekerine bulanarak servis edilir. İstenirse jelatine sarılarak da korunabilir. Sultanaya ve Mary Işın'a teşekkürler.