Perşembe, Ağustos 29, 2013


GOLA 8. YEŞİL YAYLA FESTİVALİ
16-18 Ağustos 2013

GOLA Kültür Sanat ve Ekoloji Derneği bu yıl sekizinci kez ‘ya nasip ya kısmet...’ deyip Kaçkar Dağlarının eteklerinde Artvin ve Rize yaylalarında gerçekleştirdi festivalini. Her yıl Doğu Karadeniz Bölgesinin başka bir kültürel değerini ortaya çıkaran festivalin bu yılki teması ‘Arılar ve Geleneksel Arıcılık’ idi. Geçen yılki 'geleneksel meyveler' çalışmaları sırasında kendiliğinden doğmuştu arıcılık teması. Balın bölge için önemini vurgulamıştı her konuştuğumuz kişi. Bal ve kovanları önemliydi, o nedenle meyve ağaçlarını ilaçlamaktan kaçınıyor ve ilaçlamadan, kendiliğinden meyve veren yerel ağaçları tercih ediyorlardı. Bu ilişki önemli bir yerel değeri, yerel meyveciliği korurken ilaçsız, sağlıklı bal üretmeyi, sağlıklı arı nesilleri yetiştirmeyi de mümkün kılıyordu. İşte o nedenle yüksekti Karadeniz balının fiyatı... Bu yıl yine ya nasip ya kısmet yağmura çamura inat çıkar mıyız o yaylalara dedik, çıktık yola ve en önemlisi inebildik aşağıya. Yeşille yoğrulmuş, ağzımız balla tatlanmış, kulaklarımızın pası Kardeş Türkülerle, Karadeniz Kadın Korosuyla silinmiş döndük evimize, gelecek yılın temasını merakla bekleyerek...

GOLA ekibi arılar gibi çalışkandı yine, yaratıcıydı, coşkuluydu, çevrelerine, yerel kültürlere, doğaya saygılıydı ve yine bir olmazı başarıp uzaklardan gelen onca kişiyi erişimi zor yollarda, yaylalarda aksaksız bir festivalle ağırladılar. Eka Başkan Refika, Kutay, Birol Topaloğlu, Cennet’ten Yücel hoca (Yıldırımkaya) ve genç gönüllüler olmasaydı bu bölgeyi biraz da olsa yakından tanımamız, sevmemiz, dostluklar kurabilmemiz olanaksızdı, hepsine en içten teşekkürler. Fındıklı'da bizi ağırlayan yurt yönetimi ve çalışanları da yine olağanüstü ev sahipliği ettiler. Bu yıl gözlerimiz Taner ile Caner’i aradı, eksikliklerini hissettik. 
Her gittiğimiz vadide, yaylada insanlar güler yüzle bize kendi geleneklerini aktardılar, ballarını tattırdılar, kara kovanlarını gördük, kuzinede pişmiş mısır ekmeği, hamsili ekmek yedik. Karadeniz insanının karakovanları ne zorluklarla kayalara, arılıklara yerleştirdiğini, balı ne zorluklarla hasat ettiğini gözledik. Yine her fırsatta tulum sesi duyulunca horona katıldı bilen bilmeyen. Ortacalar'daki Çifte Köprülere saygı duruşunda bulunduk, Fırtına Deresi sesiyle büyülendik...


Sevinçler, keyifler, horonlar kadar acıları da paylaştık bu yıl. Bu festivalin hazırlıkları sırasında elim bir kazada kaybettiğimiz arıcı İlyas Can’a adanmıştı festival. GOLA ekibinden İlkay Nişancı’nın hazırladığı İlyas Can belgeselini, Kamilet Vadisindeki kendi mekanı Mençuna Restoran’da, eşi Resmigül, oğlu Erkan ve güzelim kızlarıyla birlikte tüm katılımcılar ağlayarak izledik. 1955’te Arhavi- Arılı (Papilat) köyünde doğan İlyas’ın belgeselde anlattığı Kamilet Vadisinin ve burada sürdürdükleri doğal arıcılığın bir başka HES inşaatı tehdidi altında olduğunu da ağlayarak gördük. Ağaçların kesildiğini, iş makinelerinin bu zorlu doğadaki nazik dengeyi mahvetmekte olduğunu içimiz yanarak izledik. Mençuna şelalelerine giden yola dizilmişti jandarma, neden orada olduklarıysa belirsizdi... Bu doğa, buradan elde edilen bal, eko turizm ile HES’in getirisi, götürüsü hesaplanmakta mıdır? Hadi çevre insanını bir yana koyalım, belki onlar gidecek yer bulurlar, ama bu derelerde ve çevresinde yaşayan balıklar, bitkiler, kuşlar, sülükler, börtü-böcek ne olacak? Yüzyılların oluşturduğu toprak-su dengesini bozunca seller olacağı kesin, sizin teknolojiniz bunu engelleyebilecek mi? Bu ülkeyi son deresine dek talan edince nereye göçeceğiz hep birlikte? Yerel halka bu HES'i isteyip istemedikleri soruldu mu? Ne getirir, ne götürür anlatıldı mı? ÇED yapıldı mı?

Kamilet Vadisi'nde İlyas Can'ın eşi ve kızları bize öyle ballı lezzetler tattırdı ki her yıl gelmek şart oldu. Bal pekmezi, ballı tavalama ve ballı ekmeği kuzinede pişirip ikram ettiler. Keşke vadileri bu HES ile bozulmaya, ağaçları kesilmeyip, doğası altüst edilmeyeydi de keyifle geleydik ziyarete her yıl. 
Bu yıl 20.yılını kutlayan Kardeş Türküler Arhavi'deki Gösteri Merkezi'nde müthiş bir konser sundular ve her dilde barış umudunu paylaştılar bizlerle. Nice yirmi yıllara, sağolun, varolun. Konserin ortalarında sahneye çıkıp önde çömelen iki genç bir an herkesin soluğunu kesti, kimdiler, niye oradalardı? Sonra kollarını kaldırıp bedenleriyle türküye eşlik ettiklerinde coşkuyla ayağa fırladık. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğundan bu iki dansçının halayı herkesi büyüledi. Başköy yaylasında gerçekleştirdikleri dans atölyesi de beden dilinin nasıl güçlü bir araç olduğunun ispatı gibiydi.
Öyle çok etkinlik sığdırılmıştı ki bu üç güne ve her biri öyle hoş, öyle yaratıcıydı ki hangi birini yazayım, neyi anlatayım tereddüt içindeyim. Başköy Yaylası deyince Denizhan Özer küratörlüğündeki land art/ arazi sanatı ürünlerini anmamak olamaz. Sevgili arıcı dostum Debra Roberts ile bu eserlerden birinin yanında resim çektirmekten kendimizi alamadık. Başköy yaylasında benim için en çarpıcı, en unutulmaz anlardan biri de Kardeş Türküler kadınlarının, kadınlar tarafından yakılan türküleri seslendirmeleriydi. Feryal ve Fehmiye'nin yorumları, katılımcıları türküye katmaları ve tüm ekibin uyumu olağanüstüydü. Mine Kalaycı ile Güler Topaloğlu da birer destanla Karadenizli kadınların sesini yükselttiler. Aynı sahneyi daha sonra Emre Pehlivanlar ve Ali Baran paylaştı, güneşi onlarla batırdık Başköy'de... Arhavili genç sanatçı Emre'nin bestesi 'sen çiçek ol ben arı' şarkısı da festival temasıyla çok uyumluydu.
Çocukların festivale katılımı da bu yıl çok iyiydi... Gola Çocuk Korosu Lazca şarkılarıyla, Ordu'dan gelen Deniz Yıldızı Zihinsel Engelliler Derneğinin Ebruli Ritim Grubu ve Şafak Velioğlu'nun Cennet Köy çocuklarıyla oluşturduğu Geridönüşüm Ritim Atölyesi ritimleriyle, yaratıcılıklarıyla herkesi hayran bıraktılar. Tüm emeği geçenlere, çocuğundan yaşlısına bir kez daha sevgiyle, saygıyla teşekkürler... Karadenizde öğrendiğim birçok etno bilgi, arıcılık notları ve fotoğraflar başka yazılarda yer arayacak kendisine...